yorum alayım biraz lütfen. bunu tehtit olarak söylemiyorum ama cidden yorum ve okuma az olduğunda ficleri kaldırmaktan başka bir şey yapamam. boşuna yazmış gibi hissediyorum ve yazmak da istemiyorum bi süre sonra.
keyifli okumalar <3:
-
jeongin
"napıyorsun lan!"
han'ın hızla ayağa kalkıp jisung'un üstüne yürümesinin ardından minho da ayağa kalkmış ve ikisini ayırmak için aralarına girmişti.
"elimden kaçtı" dedi jisung yüzünde ki o iğrenç sırıtışla bana bakarken. canım fena halde acıdığı için yalnızca gözlerim dolmuştu, karşılık da veremiyordum. bursumun yanması isteyeceğim son şeydi. hyunjin yalnızca oturup olanları izliyordu. bu biraz canımı acıtmıştı doğrusu.
odağım hyumjindeyken olanları tam görememiştim ama han, jisunga güzel bir yumruk geçirip "elimden kaçtı" demişti. jisung sendeleyerek yanağını tutuyordu. tam o an ayağa kalkıp han'ı elinden tuttum ve hızlıca ordan çıkardım.
jisung bunu da yanlış anlayacaktı, hanla sevgili olduğumuzu düşünecek ve ona da saldıracaktı. o an düşünmedim bunu, yalnızca ordan çıkmak istedim.
salondan çıksak da jisung'un sesini işitmiştim.
"yine bulmuş kendine bi orospu"
han da duymuştu bu dediğini, geri dönüp ona tekrar vurmak için yeltendi ama durdurdum onu. "benimle takılmamalısın"
"ne saçmalıyorsun jeongin! bana bir şey olmaz, sen kendini koru yeter!"
"sana da zarar verecek. neden hiç arkadaşım olmadığını sanıyorsun? beni sevmediklerinden mi? hayır. jisungtan korktukları için yanıma dahi yanaşmıyorlar."
"ama ben korkmuyorum!"
söylediği şeye cevap vermeden yürümeye başladım, beni durdurup "buz koymamız lazım yürü" demişti ve sürükleyerek revire götürmüştü.
revirin kapısından içeri girdiğimde yeonjunu gördüm. "niye burdasın?"
"kafana ne oldu senin?" diye sordu benim sorumu görmezden gelerek.
"önce ben sordum" dedim kaşlarımı çatıp. bana göz devirdikten sonra konuştu. " bileğimi burktum merdivenden çıkarken "
"jisung kafama top attı"
yeonjun han'a baktığında anlamamışa benziyordu. han da bu durumu fark eder etmez " ben değil" diyerek iki elini havaya kaldırdı suçlu gibi.
revirdeki hemşire elime buz torbasını tutuşturup "aralıklı bir şekilde koy. sürekli başında kalmasın" diye de uyardı.
"ben biraz bahçeye çıkacağım, ders girmem" diyerek revirden çıktım. han arkamdan bir şeyler söylüyordu ama duymuyordum onu.
bazen neden bu kadar şanssız biri olduğumu sorguluyordum. eğer bilmediğim bi yere gideceksem, bindiğim otobüsün, durakları gösteren ekranı bozuk olurdu, bot giymediğim gün yağmur yağar bot giydiğim gün güneş açardı. hayattaki tek şansım zekamdı. onu da kötü bi okual gelerek nötrlemiştim sanırım.
okula katlanma sebebim hyunjindi, onun da umrunda değildim maalesef.
ders zili çaldığından bahçe boşalmıştı o yüzden rahatça bahçede oturabilirdim. ağacın altına oturup başımı dizime gömdüm bi süre. yorgun hissediyordum, bedensel bi yorgunluk değildi ama bu. sanırım jisung kafama top attığında hyunjinin hiçbir şey yapmayışı kalbimi fena kırmıştı. çünkü minho bile ayırmak için ayağa kalktı, prens hyunjin ise yalnızca izledi.
"derse neden girmedin?"
sesini tanıyordum tabiki, hyunjindi bu. başımı kaldırmadan önce hafif ıslanmış gözlerimi silil öyle baktım yüzüne.
"canım istemedi"
hyunjin güldü dediğime. "zekisin diye derslere girmeyeceğini mi sanıyorsun?"
daha önce bahsetmiştim, hatırlar mısınız bilmem. hyunjin ve yeonjun birincilik için yarışırdı. en yüksek notları hep onlar alırdı. bense her daim 2. olurdum. dersleri dinlemezdim, açıkcası evde de çalıştığım söylenemezdi. söylediği gibi zeki doğmuştum işte.
"zeki olduğumu biliyorum, hatırlatmana gerek yok" dedim önüme dönerken. deli cesareti vardı şu an üstümde. sesim ne kadar düzgün ve iddiali çıksa da içimde yangınlar kopuyor ve heyecandan bayılacak gibi hissediyordum. çünkü tanrım! hwang hyunjinle konuşuyordum.
önceden iki çift laf bile etmezdik, sadece uzaktan jisunga gözleriyle uyarı verir ve dayak yememem için beni kollardı. niye şimdi konuşuyordu?
"hala okulun 1. si benim ama" dedi dalgayla.
"yeonjunla birlikte birincisin. ayrıca ben ders çalışmadan yapıyorum bunu" dedim övünerek.
"yalan söyleme. hepimiz derste uyuyup evde deli gibi çalıştığını biliyoruz" dedi inanmayarak.
histerik bi gülüş attım "nerden biliyormuşsunuz?"
"hiç ders çalışmadan ikinci olman imkansız çünkü. bütün derslerde uyuyorsun jeongin"
beni kışkırtıyordu şu an. " var mısın iddiasına? önümüzde ki bütün sınavlarda birinci ben olacağım. yeonjun ve sen de her zaman ki gibi berabere kalıp ikinciliği paylaşcaksınız?"
dediğim şeye kaşlarını çatarak baktı ve güldü. bana inanmıyordu. "varım. neyine?" dedi ardından kendinden emin bir şekilde.
biraz düşündüm ama ne isteyeceğimi bilmiyordum. ondan istediğim tek şey beni sevmesiydi ve bu biraz uçuk bir fikirdi.
"şu an aklıma gelmiyor" dedim "sen ne istiyorsun onu söyle" diye ekledim ardından.
o an başımdan aşağı kaynlar sular döküldü. keşke sormasaydım dedim içimden. tepki dahi veremedim ve yüzümdeki gülüş yavaşça soldu.
"jisungla aramı yap, han jisungla, yani arkadaşın olan"
"yapmaz mısın ?" diye yineledi söylediği şeyi.
"hanla yakın değiliz o kadar başka bir şey iste " dedim reddetmek için. gözlerimi kaçırıyordum ondan, sanki göz göze gelsek ağlarmış gibi hissediyordum.
offladı önce "yarın söylerim o zaman biraz daha düşüneyim" dedi ardından.
"olur" dedim yalnızca.
daha fazla yanında durmak istemiyordum onun o yüz ayağa kalktım. " ben bir lavaboya gideceğim, sınıfta görüşürüz"
yüzüne bakmadan konuşmuştum. kendimi bok gibi hissediyordum şu an. bu zamana kadar kendimde yorduğum bütün anlar ne içindi o halde? diye düşündüm. derste sürekli olarak göz göze gelmemiz, her seferinde beni jisungtan kurtarması, şu yanıma gelmesi... tam bir aptaldım. basit şeyleri bile gözümde büyütüp onun da benden hoşlanabileceğini düşünmüştüm.
ihitimallar bana her zaman heyecan vermişti ve ben şimdi o ihtimallerin verdiği heyecanıma üzülüyordum. kendime çok üzülüyordum.
giselle bi kere ustume basabilir misin ?????
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prince of the school | hyunin
Fanfiction"onlara neden karşı koymuyorsun? zayıf durduğun için buna devam ediyorlar." "çünkü ne zaman bana sataşsalar, o geliyor."