0.4

433 38 34
                                    


|Fehim|

Rutubet kokusu, nemli hava ve ayaklarımın altında hissettiğim sıcak yaşlar. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibiydi. Yıllarımı, kendimi adadığım hamamdaydım sanki. Birazdan ete aç müşterilerimiz gelecek gibi hissediyordum. Bu alışılmış his beni rahatlatırken rutubet kokusunun altından hafifçe yayılan gül yağı kokusu bana şu an nerde olduğumu hatırlatıyordu. Artık benim için her şey değişmişti.

Birazdan Hadım Ağalar, Nazik ile beni "kalite kontrolden" geçireceklerdi. Yapacakları kontrol, bakire cariyelere korkunç ve iğrenç gelse de biz alışmıştık. Zaten bizi buraya getiren İsmail Paşa da bizim çokça kez başka adamların altına geçtiğimizi bilerek almıştı bizi buraya. Fakat Padişah ve Hadım Ağalar biliyor muydu, bir fikrim yoktu. Özellikle Padişah'ın bilmemesi bizim açımızdan iyi olurdu lakin ona yalan söylememiz söz konusu bile değildi. Zaten onun bizi insan yerine koyup soracağını da pek sanmıyordum. Öğrenmek istediklerini Had Oda Başı'na sorması onun için daha hakiki yanıtlar alabileceği muhtemel bir yoldu.

Daha önceki oğlan haremlerindeki oğlanların ya savaşlardan tıpkı cariyeler gibi zorla ya da devşirme yeni çerilerden olduğunu duymuştum. Hepsinin ortak noktası ise genç, el değmemiş, güzel ve yabancı olmalarıydı. Hepsi Padişah'ın özel zevkine göre seçilirdi. O zamanki Padişah'ın renkli gözlere ve hafif etli oğlanları özellikle beğendiği hem şiirlerinden hem de arada dolaşan dedikodulardan kaptığım kadarıyla oldukça belliydi. Hatta yazdığı bir şiirinde; oğlanların cılız olanlarının çirkin kölelere benzediğini, yağlı kalça ve karın bölgesinin onları daha şehvetli, itaatkar ve baştan çıkarıcı yaptığına dair tezlerini de eklemişti. Renkli göz sevdasının ise çoğu şiirini adadığı, son saatlerinde bile sadece onunla beraber geçirdiği, slav kökenli olduğu düşünülen gözdesinin -Padişah'ın kendisinin aktardığı şiirlerde de bahsettiği- okyanus mavisi gözlerinden dolayı olduğu da düşünülebilinirdi. Asıl soru ise renkli gözleri sevdiğinden mi gözdesine düşkündü yoksa gözdesine düşkün olduğundan mi renkli gözlere sevdalanmıştı? Daha kimse Padişahlarının oğlancı olmasını bile kabullenememişken bu tarz olaylarla içli dışlı olduğumdan, ikisinin arasındaki ilişkiyi bir aşk romanı gibi değerlendirip meraklanıyordum.

Acaba Hünkarımızın da dedesi gibi özel zevkleri var mıydı? Beni sadece bir eşya gibi görmeyip sohbet eder miydi acaba? Devlet-i Ala'nın ta kendisi olan Sultanımız beni insan yerine koyar mıydı ki?

Bu hayallerim Hadım Ağa'nın benim dalgınlığımı azarlayarak kafama boşalttığı bir tas su ile kafamdan uçup gitmişti.

"Tüm gün seni mi beklicez gari! Kendini düzelt de gel!"

Nazik'in bana yandan ufak ama mahçup bir tebessüm attığını gördüm. Hafifçe gözlerini kapatıp açtı. Her şey yolunda, demek istiyor gibiydi.

"Affedersiniz,"

Duraksadı.

"Şey Ağa.."

Ah, iyi yürekli yoldaşım!

"Of geldim gari. Adım Bülbül Ağa, Bülbül! Unutayım deme sakın."

Yanakları al al olmuş Bülbül Ağa Nazik'e doğru hızlanarak yürümeye çalışsa da iri cüssesi ona mâni oluyor gibiydi.

Bülbül Ağa, Nazik'ın havlusunu açıp mahrem bölgelerini kontrol ederken ben de kendimi arındırıp hızlıca Nazik'in çıktığı mermerin altına geçip kafamı önüme eğdim. Onlar işlerini bitirene kadar usul usul beklemiştim orada.

Hadım Ağa Nazik arkasını dönmüşken kalçasına hafif bir şaplak atıp,

"Maşallah, maşallah..." diyerek ağzında bir şeyler geveledi.

hamam oğlanı [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin