0.8

369 31 36
                                    


|Fehim|

Pencereden odaya sızan ay ışığı yüzüme vuruyordu. Dolunay vardı bugün. Sultan ile olan ilk birlikteliğimizin nicelerinin sadece ilkini kutlamak için armağan edilmiş bir lütuftu.

"Fehim,"

Adımı zikredişiyle dikkatimi tekrar ona vermiştim. Çarşaflar ıslanmıştı. O da ben ıslanmayayım diye bedenini uzanacağım yatak olarak kullanıyordu. Benim canımı paylaştığım, can parçam üşütmeyesin, diyişi aklıma geldikçe ona daha çok sürükleniyordum.

"Bugün perşembeyi cumaya bağlayan akşam biliyor musun?"

Başımı hafifçe salladım. Fakat onun sözleri daha bitmemişti.

"Böyle gecelerin anlamını biliyor musun, peki?"

"Hayır, Sultan'ım. Anlatabilir misiniz?"

Dudaklarımı yalayıp çenemi göğsünün ortasına yaslamıştım. O ise tavana gözlerini dikmiş bir elini bedeninin yanına sarkıtmış diğer elini de saçlarımın arasında dolaştırıyordu.

"Bu gecelerde tohumları atılan çocukların daha hayırlı olduğu söylenir. O yüzden padişahlar bu geceleri genellikle gözdeleriyle beraber geçirirler."

O bunu dediği gibi ilk defa gözümün önündeki toz pembe perde kalkıp burnumun ucundaki gerçekler gözlerimin önüne serilmişti. Bu geceyi bir istisna olarak benle girmişti. Bir sonraki perşembenin cumaya bağlandığı gece dört çocuğunun annesi olan gözdesiyle geçirecekti.

Normal halktan birinin gözdenin adıyla ilgili bir bilgisi bile yoktu. Sadece Sultan'ın dört çocuğunun dördünün de erkek olduğu ve hepsinin de tek bir hatundan olduğu söylenirdi. Daha önceleri başka hatunlardan da şehzadeleri, sultanları olan Hünkar'ımızın bu dört çocuğu hariç hepsi belirli nedenlerden ölmüştü. Sırf bu yüzden haremin boşaltıldığı dedikoduları da çıkmıştı. Fakat doğru olmadığını öğrenmem, daha ilk günden olmuştu.

Boştaki elinin kalçama kaymasıyla gerçekliğe dönebilmiştim.

"Uyu artık, Fehim."
__

Önümüze gelen tabaklarda daha önce hiç tatmadığım hatta adını bile bilmediğim, bol bol konulmuş binbir çeşit yemek vardı. Hepsi ağzımın suyunu akıtıyordu. En son geçen sabah bir şeyler yemiştim. Ve gecemizden ötürü de çok açtım. Şimdi de Sultan'ın yemeğe başlamasını bekliyordum.

"Çekilirsiniz."

Hizmetkârların çıkmasıyla yine ikimiz baş başa kalmıştık.

"Fehim, "

Adım ağzından döküldüğü gibi, sofraya doğru eğdiğim başımı ona çevirdim. Boyundan ötürü her halukârda ona aşağıdan bakıyordum.

Ben ona dönünce hiç kesilmeyeceğine inanadığım bakışmalarımızın nicelerinden sadece bir tanesi tekrar başlamıştı. Bana hem gözleriyle hem de dudaklarıyla tüm gün içimi kıpır kıpır etmeye yarayacak bir gülümseme bahşetmişti. Sonra ise soframıza yöneldi tekrardan. Eliyle ekmeği böldü, menemenin içine daldırdı ve sonra da ağzıma yaklaştırdı.

"Aç bakayım ağzını."

Bizim kültürümüzde, en saygı duyulan kişi ilk yemeğe başlardı. Bir aile yemeğiyse evin dedesi ya da babası sofraya oturmadan oturulmazdı bile. O kalkmadan kalkılmaz, o başlamadan başlanmazdı. Ben bir aile yemeğinde değildim, koskoca Padişah'ın sofrasındaydım. Onun devletinde, onun sarayında, onun sofrasında ondan önce yemezdim, yiyemezdim. Ta ki ondan böyle bir tepki gelinceye kadar.

hamam oğlanı [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin