0.6

417 28 28
                                    


|Fehim|

Hızlıca ilerlediğim koridorlar daralıyor, üzerime geliyordu. Ne kadar çok adım atarsam atayım, sanki hedefime daha da uzak kalıyordum. Normalde sesin eksik olmadığı bu koca saray şu anda suspustu. O kadar sükunet içerisindeydi ki kendi yüreğimin atma sesini duyabiliyordum.

Arkama savrulup bacaklarıma çarpan, bazen ayaklarımın takıldığı uzun şalvarım beni diğer erkeklerden gizlerken arkamdaki Gül Ağa ile Padişah'ın odasına koşuşturuyorduk. Gittiğimiz yol bitmek bilmeyen bir çileydi. Hissettiklerim ve düşündüklerimin yoğunluğu altında eziliyordum âdeta.

Hızlı yürümemizden yüzüme çarpan hava ve stresten kasılmış karnım bana yaşadığımı hatırlatıyordu.

Yürüdüğümüz koridor son bulup iki adet ihitilamlı kapının önünde kalınca biraz daha anlamıştım nasıl bir durumda olduğumu. Ben bu odadan içeri girdipim andan itibaren bu sarayın ve Hünkar'ın himayesi altına girecektim. Yıllardır dualarımda hayırlarını dilediğim halifemizi görecektim. Daha da ötesi ona kendimi vericektim.

Kapının önündeki nöbetçiler Gül Ağa'yı görünce kapıyı açtılar. Haberleri vardı, biliyordum.

Gül Ağa'ya kafamı çevirdiğimde, açılan kapıdan içeri girmem için bir el hareketi yaptı. Ben de ikiletmeden girdim. Girdiğim gibi kapılar hep bu ânı beklemiş gibi çabucak kapandı.

Beni de sırtını yüzüme dönmüş Sultan Murat ile başbaşa bıraktı.

Onun sırtını dahi olsa utanmama gerek kalmadan inceleyebilirdim onu. Biraz duraksadım. Lakin bu arsızca onu incelememi engelleyemedi.

Fakat biliyordum ki girildiği gibi selam verilmeliydi. Sultan'a verilen değeri belirtirdi bu.

Başımı öne eğdim, bacaklarımı kırıp ufak bir selamlama hareketi yaptım,

"İyi akşamlar, Sultanım."

Duruşumu düzeltip ondan gelecek adımı bekledim.

Arkasını dönüp yanıma adımladı. O yaklaşınca bana emir olan o görevi yapmak için eğildim. Her cariye Sultan'ın eteğini ve elini öpmeliydi. Ben de bunu yapacaktım. Ben eğilip eteğinin ucunu tutunca eteği giymiş beden aşşağı eğilip beni ensemden hafifçe kavradı. Yüzümü kendi hizasına çıkarttı.

"Ben senin büyüğünüm, elimi öpersen gönlüm olur. Ben Allah'ın kuluyum, tıpkı senin gibi. Sev beni, hatrım olur."

Dediği gibi bıyık altından sırıttı. Bu beni de gülümsetmişti ama o göremiyordu.

Doğaçlama olduğu her halinden belli olan bu dizeler benim için yazılmıştı. Çok özel hissetmiştim.

Onun eteğini öpmemden hoşlanmamıştı anlaşılan. Ben de ellerimle, onun elini yakaladım. Sıcacık ama kuru ellerini dudaklarıma getirdim. Dudaklarımla eli arasındaki kumaşa rağmen damarlarını ve elinin üzerindeki tüyleri hissedebilmiştim. O kıymetli elini öpüp başımın üstüne koyduğumda, namaz kıldıktan sonraki huzuru hissettim. Ermişliğin verdiği huzurdu bu.

"Eşarbını çıkartmayacak mısın, oğlan?"

Daha ben ellerimi yüzüme uzatamadan o iri elleriyle kumaşı nazikçe üzerimden çekti. Daha sonra omuzlarından gevşettiği şalvarımı ayaklarımın dibine düşecek kıvama getirdi. Ayaklarıma değen yumuşak kumaş bana yeni bir yola girmişlik hissini oldukça güzel bir biçimde hissettiriyordu.

İri elini çenemin altına koyarak gözlerimizi buluşturdu. Hafiften gülümseyerek ama o sert bakışlarını bozmadan,

"Adın nedir senin?"

hamam oğlanı [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin