Hayır, hayır. Bana demiş olamaz. Muhtemelen uyuyan kadınla konuşuyordu.
"Hadi ama saklambaç mı oynuyoruz?" Sesi neden bu kadar korkutucu geliyordu.
"Öyleyse bende ebe olmalıyım... Önüm, arkam, sağım, solum sobe. Saklanmaya ebe!"
Anlımda ter tomurcukları oluşurken yataktan kalktığını çıkan seslerden anladım. Çift kişilik yatağın sağ tarafındaydım ve adım seslerinin olduğum tarafa geldiğini işittim. Adımları saklandığım yere yaklaşırken siyah rugan ayakkabılarını gördüm, cidden fark etmişti. Dudaklarımı birbirine bastırırken adım sesleri durdu. Dizlerini büküp yere çöktüğünü fark ettiğimde sonumun bu şekilde olacağını hiç düşünmemiştim.
Büyük elleri bacaklarıma doğru uzanırken kendimi geri çekmeye çalıştım ama başaramadım. Ayak bileğimi tuttuğu gibi beni geriye çekerken "Buldum seni" diye fısıldadı. Korkudan ellerim titrerken yatağın altından çıkmıştım ve kaçmaya çalıştım. Ama bu yaptığım en aptalca şeydi, omuzlarımdan tutup beni yatağın demirine sabitlediğinde kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu "Nereye kaçtığını zannediyorsun? Daha yeni geldin."
Sözlerinde alay vardı ama sinirli olduğunu hissediyordum. bugünkü dans yüzünden zaten sinirliydi ve şimdi olanlar yüzünden muhtemelen idam edilecektim.
Bir şeye yaramayacağını bilmeme rağmen "Özür dilerim" diye fısıldadım. Ölmekten korkmuyordum ama babamın kanının yerde kalmasından korkuyordum. Tam karşımda dizlerinin üzerinde duruyordu ve dizlerimin üzerine çöktüğüm için elbisem sıyrılmıştı ama Renas bir saniye bile oraya bakmamıştı. Doğrudan yüzüme bakarken "Ya çok cesursun ya da fazla aptal" dedi.
Çeneme hakim olamayıp "Çok aptalım" dedim. Sonra ne dediğimi fark edip sustuğumda dudağı yukarıya kıvrıldı "Farkında olman iyi bir şey ama aptallığın seni bu durumdan kurtarmayacak."
Dudaklarımı birbirine bastırdım, diyecek bir şeyim yoktu. Konuşmaya devam edersem büyük ihtimalle ölümden beter şeyler olurdu.
"Söylesene dansçı kimliğinin altında ne saklıyorsun? Sen mi söylersin yoksa ben mi araştırayım?"
Ağzımı açamadım, bir şey diyemedim "Benim zamanım çok küçük hanım, konuşmanı bekleyebilirim. Ama sessiz kaldığın her dakika dükalığınden bir kişi ölecek."
Evet, zamanı çoktu çünkü ölümsüzdü. Ben ise bir kelebeğin ömrüne sahiptim. Eğer konuşmazsam masum halkımı öldürecekti. Bir kez daha düşünmeden konuştum "Özür dilerim, çok özür dilerim."
Ellerini havaya kaldırıp beni susturdu. Sonra yüksek sesle "Odaya girmeyin" dediğinde, nedenini birkaç saniye sonra anladım. Kapının önündeki şövalyeler "Emredersiniz majesteleri!" Demişti. Kulaklarımın çok iyi duymasına rağmen adım sesi bile duymamıştım ama bu adam çok iyi duyuyordu.
Hâlâ olduğum yerde titrerken "Samimiyetten uzak özürlerin umrumda değil" dediğinde ellerimle oynuyor yüzüne bakamıyordum, "Çok üzgünüm" diye fısıldadım.
Bana bir ders verircesine "Bir ajansan eğer yakalanmaman gerekirdi, özür dilemen değil" dedi. Başımı kaldırıp yüzüne, yani maskesine baktım. Saf altından olduğu belliydi, üzerlerinde işlemeler vardı.
Bariz olan gerçeği inkar ettim "Ajan değilim yemin ederim."
Dudakları yukarıya kıvrıldığında bana inanmadığı belli oluyordu, gerçi böyle bir durumda bende kendime inanamıyordum.
"Öyleyse burada işin ne?"
Ben bu soruya cevap veremem... Sessiz kaldığımı, bir şey söylemeyeceğimi anlayınca ayağa kalktı "Şöv-" demişti ki, ellerimi kaldırıp onu durdurmaya çalıştım "Bunu konuşarak halledebiliriz" diye yalvardım. Başını hızla bana çevirdi "Anlatmaya başlamak için on saniyen var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RENAS'IN KALBİ +18
Fantasy"Beni kadınınız yapın majesteleri..." Fısıltıyla söylediğim cümleler ağzımdan çıktığında dediklerimi duymuştu. Yüzündeki maskeye rağmen şaşırdığını hafifçe aralanan ağzından anlamıştım. Sonra şaşkınlığına rağmen güldü "Kadınım mı olmak istiyorsun?"...