Bölüm 16

650 30 29
                                    

Gökhan Özen- Ne Fark Eder

Sinirlenmişti kadın "hangi yüzle geldin buraya" diye bağırdı, sahiden niye gelmişti. Merak ettiği için diye cevap verdi içindeki ses, kötü davranmıştı, yüzüne bile bakmamıştı, birde neden diye soruyordu işte...

Her katil, olay yerine tekrar gelirdi. Öldürdüğünden emin olmak mı istemişti, o halde iyi bakmalıydı eserine. Ayağa kalktı, başı dönmeye başlamıştı, ayakta durmakta zorlanıyordu, zemin ayağının altından kaysa da kafasının içindekiler hiç bulanmamıştı olduğu gibi duruyordu. Hani unuturdu insan, unutamamıştı işte. Oysa bir şişeyi bitirmişti, kaç şişe daha içmesi gerekiyordu unutmak için?

Ali Rahmet, Hünkâr'ın bağırmasıyla olduğu yerde dona kaldı. "Hünkâr, ne oluyor, aç kapıyı konuşalım" dedi, karşısındaki kadının sesine karşın oldukça sakin ve ılımlıydı. Göz kapaklarını yavaşça indirdi, derin bir nefes alıp verdi, bazen yoruluyordu insan, her şey için mücadele etmek zorunda olmaktan. Her şeyle uğraşabilirdi ama sevdiği kadın, çok daha fazla acıtıyordu canını, kaçırsa mıydı acaba ya da nikahı habersizce kıysa mıydı acaba? güldü son düşündüğüne..

Çok zorsun be Hünkar ama zor sen olunca da güzel...

Hünkâr, kayan zemine rağmen, zorda olsa balkonda Ali Rahmet'i daha iyi görebileceği noktaya ulaştı. Rüzgarda uçuşan saçlarını parmaklarının arasında arkaya doğru attı.

Bırak, özgürce uçuşsunlar, belki kokun bana da uğrar.

"Seninle konuşacak bir şeyim yok, git buradan, yüzünü bile görmek istemiyorum. Hatta ne yap biliyor musun, Münevver Hanımcığının yanına git" her hece de sesi daha da yükseliyordu, cümlenin sonuna geldiğinde boğazının acıdığını hissetti. Kendisi, Rana'nın ölüsüne duyduğu saygıdan uzak ve mesafeli duymuşken, Ali Rahmet'in başka bir kadına, Rana'nın anıları içinde nasıl bu kadar saygısızca davranabiliyordu, anlayamıyordu. Ayrıca neden o kadın, bu kadar samimi davranma yüzünü de nereden bulmuştu, sinirlenmekte hatta bağırmakta da haklıydı.

Konağın çalışanları müştemilat da uykularının en güzel yerinde, büyük hanımın yükselen sesiyle istemsizce gözlerini açmak zorunda kalmıştı.

Ali Rahmet, konağın etrafında oturan kimsenin olmayışına sevinmişti. Çalışanlar, işlerini kaybetmemek için susmak zorundaydı, bu yüzden onlar uyansa sıkıntı olmazdı. Uyanmasalar daha iyiydi ama belli ki bu kavga kolay kolay dinmeyecekti.

"Hünkâr saçmalama, aç kapıyı, bak çalışanlar uyanacak, aç kapıyı konuşalım" umudunun hâlâ olması fazla ütopikti kendisine de göre de ama bir umuttu işte. Kadından ses gelmeyince devam etti cümlesine. "Bak sen kapıyı açmazsan ben kırarak girmek zorunda kalacağım" dedi, sesini de biraz yükselterek.

Hem suçlu hem güçlü diye düşündü kadın, zaten midesi de bulanmaya başlamıştı. "Açmıyorum ya açmıyorum, dinlemiyorum da açıklamanı, girersen jandarmayı ararım bende evime zorla giriyor diye" dedi, çocuksu bir kaçışla, keşke görebilse şu an ne kadar tatlı olduğunu diye düşündü adam.

Gözlerini kapattı kadın, derin nefesler alıp verdi, temiz hava midesine iyi geliyordu, biraz bulanması geçmişti sanki.

Ali Rahmet'in kahkahasını duyunca yavaşça gözlerini açtı. Biliyordu kendisi de aramayacağını, blöf de mi yapamayacaktı, gözlerini devirmek istedi, bu kadar iyi tanınıyor olmakta yorucuydu.

"Öyle mi ara o zaman, hadi durma, ama sen daha alo bile demeden içeri girmiş olurum ben." Dedi, öğlen iyi olup akşam bambaşka birine dönüşen Hünkâr'a sinirlenmeye başlıyordu. Tam her şeyi çözdük dedikçe tekrar başa dönmek istemiyordu. Afallamıştı kadın, bir an ne diyeceğini bilemedi, karşısındaki adamın keskin ifadeleri, düşündüğünden daha hızlı gardını indirmesini sağlıyordu, hele o sesindeki sakinlik inandığı her şeyi yerle bir ediveriyordu.

BİR ZAMANLAR "AŞK"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin