İkimizde nefessizdik, belki bu anı kaçış için kullabilirim düşüncesiyle etrafıma baktım.
"Burdan benle düzgünce konuşmadan gidemezsin McClain." Dedi Keith bir anda, yavaşça nefesini toparlamıştı ve bana bakmaya başlamıştı.
"Senden kaçmaya çalışmıyorum, sen beni takip ediyosun Kogane." İçimde kalan son özgüvenle dedim. Elimle Keith'i kendimden ittirerek, yüzüme koyabileceğim en sahte gülüşü koydum.
Keith'in bakışları sanki her yalanımın, her sahte davranışlarımın içinden geçiyor gibiydi. Bana bir süre sadece bakmaya devam etti.
"Üç soru soracağım ve üçüne de düzgünce cevap vereceksin." Sözünü bölmeme izin vermeden konuşmaya devam etti.
"Bir, montunu geri istemiyor musun, neden hala montum elinde geziyorsun?"
Keith bana montumu uzattı. Mont meselesini tamamen unutmuştum.
"İki, neden benden kaçmaya çalışıyorsun?"
Keith derin bir nefes aldı. Gözlerini benim gözlerimle buluşmaya zorladı.
"Neden böyle davranıyorsun? Yani sessiz, stresli. Ne oldu?"
Keith'in bakışları giderek endişe ile büründü.
"Hiçbir şey olmadı, sadece sınav stresi. Normal okul öğremcisi stresi. Başka bir şey yok." Sessiz bir kahkaha atmaya çalıştım, ama Keith'in bakışlarından cevabımın onu daha da strese soktuğunu görebiliyordum.
"Ayrıca mont olayını tamamen unutmuşum. Bir dakika... aha burada. Tamamen iyi, bıraktığın gibi." Keith'in elinden montumu hızlıca alıp onun yüzüne kendi montunu sıkıştırdım. Keith'den, yüzüne mont sokulan birinin vereceği gibi bir tepki geldi.
"Ahg- Yavaş ol biraz. Beni köreltmek mi istiyosun?"
Belki... belki o zaman bu konuşmadan kaçabilirim.
"Konuşmaktan kaçışın yok Lance. Sorularıma düzgünce cevap vermeden seni bırakmıyorum." Keith aklımı falan mı okuyordu.
Keith montunu çantasına koyup benden bir cevap beklemeye devam etti.
"... Senden kaçıyordum çünkü..." etrafa bakmaya çalıştım, Keith'in gözleri dışında heryere ama sanki mıknatıs gibi çekiyorlardı beni.
"Çünkü.." düşünmeye çalıştım. Düşün, düşün, düşün-
"Çünkü senin montunu yanlışlıkla yırttım ve senin kızmandan korkuyordum." Bir anda çıktı hepsi ağzımdan. Keith şaşkın bir şekilde çantasındaki monta uzandı.
'Ben çoktan ona mükemmel montu verdim.'
"Montun üzerinde bir şey görmedim sen verirken.. ayrıca bir şey olmadığını söylemedin mi verirken?" Keith çantasını montu için karıştırıyordu. Gözleri çantasındaydı. Eğer olmasa benim paniğimden söylediğim yalan ortaya çıkardı.
Keith monta bakmak için kendisi çıkarmadan önce elinden çekiştirip kendi çantama sıkıştırdım.
"Aha! Beni yakaladın sana yalan söylemiştim ama şimdi beni yakaladığına göre gidip montu düzeltip sana verebilirim." Keith hala boş eline şaşkın bir şekilde bakıyordu.
"Senden o yüzden kaçıyodum. Mont durumu hakkında endişeliydim, evet. Hepsi bu, başka bir şey yok." Keith'in kafasını karıştırdığıma emindim ama şuanda yapabildiğimin en iyisi buydu. Konuşmaya devam ettim.
"Sana montunu düzeltip veririm. Özür dilerim. Her sorunu cevapladım mı?" Kaçmak için saniyeleri sayıyordum. Keith hala şaşkın şekilde kafasını 'evet' anlamında salladı.
Tam gitmek üzereyken Keith elimden tuttu.
"Lance, sana bir mont yüzünden kızmazdım... bunu biliyorsun değil mi?"
Keith'in sesi sakindi, hafif üzgün çıkmıştı. Gözlerimiz bir süre boyunca sadece birbirine baktı. Bakışları ayıran şey zil olmuştu.
"Benim hala bir tane daha dersim var." Keith çantasını düzeltti. Gitmeden önce son kez bana bakıp gülümseyek "Görüşürüz Lance." dedi.
Keith Kogane gülümsedi.
Keith Kogane bana gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blue sugar ||Klance||
Fiksi Penggemar"Ben sadece, mavi şekerinin harika bir gün geçirmesini isteyen biriyim." » Klance «