8 - again?

131 16 4
                                    

Benim üç lanetim, üç mucizem vardı. Üçü de aynıydı.

Tuvaller, boyalar ve ailem.

Tuvaller olmadan yaşayamam. Ancak, tuvaller olmasaydı eğer, ailemle yaşayabilirdim.

Boyalar, tuvallerin yardımcısı.

Ailem ise, onların düşmanı.

Benim isteklerim ise, tuvaller ve boyalardan ibaret olunca, ailem artık benimde düşmanım oldu.

Bana bırakmamı söylediler, bırakmadım. Malzemelerimi aldılar, harçlık biriktirdim. Harçlık vermeyi bıraktılar, insanlara çizdim. Her halükarda çizmeyi bırakmadığımı öğrendiklerinde ise, evden kovuldum. Geri girmek istedim, bu sefer aileden reddedildim.

Ben, "Rochelle" soyadında olmaktan nefret ettim.

Bu olaylar tekrarlanmaya başlayınca ise, ben vazgeçtim. Akışına bırakmaya çalıştım, çalışıyorum.

Ancak elimde ki, mektuptan çıkardığım kağıda bakarken, bunu akışına bırakmak biraz zordu.

Kağıdın üstünde ki rakamları ve el yazısıyla yazılan cümleleri görünce, midem bulandı.

Yine mi?

"Kim gelmiş, Eva?" diye arkamdan seslenen büyükannemi başta duymadım. Ancak arkamdan, elimde ki kağıda bakmaya çalışınca, kağıdı hızla elimde buruşturdum. Yüzümde ki donmuş ifadeyi silerek gülümsedim ve arkamı dönerek büyükanneme baktım. "Hiç bir şey, büyükanne." dedim onu rahatlatmak için.

"Elinde ki mektup neydi peki, kızım?" diye meraklı şekilde sordu. Kafamın içinde hemen bir yalan uydurmaya çalıştım.

"Birisi benden sipariş almış." dedim. Büyükannemin bu konulara çok kafa yoracağını düşünmüyordum, anlamazdı genelde. Öyle de oldu. Gülümseyerek başını salladı ve içeriye doğru yavaşça yürüdü. Ben ise durup düşündüm. Elimde ki buruş buruş olmuş kağıdı daha fazla sıktım. Ne yapacağımı düşündüm.

Oturup hiç bir şey olmamış gibi bunu kabullenmek istemedim. Yan komidinde ki uzun siyah ceketimi alıp üzerime giydim ve hazırlanmadan kapıyı açıp dıları çıkmaya yöneldim. Arkamdan büyükannemin sesini duydum ve "Diana'ya gidiyorum!" diye seslendim. Halbuki okula gidiyordum.

İçimde yine bir sinir oluşmuştu. Daha dün, resim sınıfını elimden kaybetmişken, şimdi de bunun gelmesi, üzerine tuzu biberi olmuştu.

Geçen akşam, Diana'ya hiç bir şey söylememek için direndim. Söylemedim de. Zafer sevincini bozmak istemedim. Kutlama yaptık, olabildiğince hevesli görünmeye çalıştım. En azından anlamamıştı.

Steve ise okul daha bitmeden benimle beraber eve kadar yürümüş ve sürekli teselli etmeye çalışmıştı. Hâlâ mesaj olarak atıyordu. Bunu bilen tek kişiydi.

Hızlı adımlarla yürümeye devam ederken, telefonumun çaldığını gördüm. Bilinmeyen numara arıyordu. Yürümeye devam ederken kaşlarımı çattım ve aramayı reddettim.

Adımlarımı daha fazla hızlandırdım ve etrafta ki insanlara yanlışlıkla çarpmaya başladım. Özür dileyerek geçerken okulun önüne vardım ve merdivenleri çıkarak, okula girdim.

Bugün hafta sonuydu ancak son sınıfların etütü vardı. Steve de okuldaydı ancak benim görmeyi hedeflediğim kişi okul müdürüydü.

Müdür odasının olduğu kata vardığımda, bildiğim yolları hızla geçerken etrafta sadece bir kaç öğrencinin olduğunu gördüm. Muhtemelen derstelerdi.

Kapısına doğru geldiğimde, kapıyı tıklamadan hızlı bir şekilde içeriye geçtim. Şükürler olsun ki içerideydi.

Şaşkın ve sinirli ifadeyle ne olduğunu anlamaya çalışırken, elimde ki buruşuk kağıdı ilerleyip masasına doğru koydum. "Bu nedir efendim?" dedim ancak nazik bir tonla olmadığının farkındaydım.

frida! | steve harrington.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin