"Geliyorum." Telefondan gelen müzik eşliğiyle Steve'e seslendim.
Telefonu hoparlöre aldım ve masaya koyunca elime aldığım ceketi üstümde ki kısa kolluya geçirmeye çalıştım. Giydikten sonra içimde kalan saçlarımı dışarı attım ve telefonu alıp hızla odadan çıktım. O sırada yine bildirim sesi gelmişti. Baktığımda Steve'in konumu attığını gördüm. Şükür ettim.
Müzik sesi yankılanmaya devam ediyordu. Merdivenleri hızla inmeye çalışırken bir kaç tanesinde tökezleyip düşecek gibi oldum ama son anda toparladım.
İndikten sonra içeride uyuyakalmış büyükanneme bakınıp kapıdan dışarı çıktım. Telefonda gönderlen konunu açtım ve arada yürüyerek 19 dakika mesafe olduğunu gördüm. "Siktir ya."
Arkada hâlâ açık olan telefonu kulağıma götürüp ona seslendim. "Steve, telefonu kapatma tamam mı?" Diğer taraftan ses gelmedi. Bende beklemedim. Konumda gösterdiğine göre uyarak ve neredeyse koşarak gitmeye başladım.
Bir süre sonra nefes nefese kaldım. Ellerimi dizlerime koyarken hâlâ arkadan gelen kısık müzik sesini duydum. Konuma bakınca 7 dakikalık bir mesafe kaldığını gösteriyordu.
Niye bu kadar endişelenmiştim ki? Sadece içmişti ve bir partideydi. Ona bir şey olma düşüncesi, nedensizce içimi yemişti. Nedensizce miydi?
Steve'in beni telefondan duyduğunu düşünmüyordum artık. Büyük ihtimal telefonu bir yere bırakmıştı ya da dinlemiyor olabilirdi. Bu sefer koşmak yerine hızlı yürümeye başladım. Aksi takdirde nefessiz kalabilecek derecedeydim. Sık nefes alıp vermeden dolayı kuruyan boğazım yüzünden öksürürken, ilerlemeye devam ettim. O sırada telefon benim hakimiyetim olmadan kapandı.
Yaklaşık bir kaç dakika sonra ileride ki caddeden müzik sesi duyulmaya ve ışık görünmeye başlamıştı. Club gibi gözüküyordu.
Mekanın kapısına doğru yürüdüm ve içeri girmeden bile kulağımı patlatabilecek ses frekansı olduğunu anladım. Çok kötü bir ortamdı. Buradan bile içeride ki alkolün kokusu geliyordu.
Derin bir nefes alıp oflayarak içeri girdim. Yanlışlıkla bir kaç kişiye çarptım ve küfürler duydum. Yine bağırışlar vardı. Etrafa bakınarak Steve'i arıyordum ama bu imkansız gibi görünüyordu çünkü her yer tıklım tıklımdı.
Kenarda daha fazla insandan oluşan bir topluluk gördüm ve oraya insanları iterek gittim. Birisi ceketimi tutmuştu ama ona bakamadan direkt ceketimi çektim ve uzaklaştım. Topluluğun önüne geldiğimde ayak ucuma çıkarak ortada ne olduğunu görmeye çalıştım. Bardak sesleri geliyordu. Galiba fondip yarışması yapılıyordu. Etrafta ki iğrenç ter ve alkolün karışık kokusuyla yüzümü buruşturdum. Biraz daha öne geçtikten sonra bardak ile büyük bir kasenin içinde ki içkiye fondip yapan kişilerin arasında, Steve'i gördüm. Gözlerim açıldı ve onu bulduğum için mutlulukla gülümsedim. Bir yandan da tiksindim ama bu tiksinti önce ki gibi değildi. Alkolü sevmediğim içindi.
Hemen yanına geldim ve elinde ki bardağı alıp masaya koydum. Omzundan tutarak kendime çektim ve bana bakmasını sağladım. Gözleri bayık şekilde bakıyordu. Ağzında içkinin kalıntıları vardı ve kokuyordu. Fena alkol kokuyordu.
Beni görünce ağzını açıp gülümsedi. Ağzını yaya yaya konuşmaya başladı. "Bak, bak kim gelmiş!" Bağırıyordu ama etrafta ki sesi bastıramadığı ve kimsenin dikkati üzerinde olmadığı için duyulmuyordu. Sadece ben duymuştum. "Hoşgeldin, Frida! Partimize katılmaya ne dersin bakalım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
frida! | steve harrington.
Chick-LitEva Rochelle, resimle ilgilenen genç bir lise öğrencisi. Kim bilebilirdi ki, üst sınıflarda ki kin beslediği çocuk Steve Harrington'ın ondan bir sipariş alıp tüm fikirlerini değiştirebileceğini? Bilemezdi, ama Steve ona gösterebilirdi.