2.0

278 28 76
                                    

Gözlerin gözlerime değince,
felâketim olurdu ağlardım.
Beni sevmiyordun bilirdim.
Bir sevdiğin vardı duyardım.
Çöp gibi bir oğlan ipince,
hayırsızın biriydi fikrimce.
Ne vakit karşımda görsem,
öldüreceğimden korkardım.

Felâketim olurdu ağlardım.

Atillâ İlhan, Üçüncü Şahsın Şiiri*

Belki de ses atmasa ya da anonim olsam bile beni merak etmese ondan vazgeçmeye kalkacaktım.

Çünkü haliyle ben de insandım ve her insan yorulurdu. Sonu gelmeyecek bir şey için çabalamaktan çok yorulurdu ve hayatının bir noktasında vazgeçerdi bazı şeylerden. Özenle hayatına aldıkları değil istemeyerek çıkarttıkları büyütürdü insanı.

Sonunun ne olacağını bilmediğim şeyler için çabalayıp duruyordum ve bu çaba bana yalnızca dipsiz olan bir kuyuyu hatırlatıyordu. Oradan su çekiyordum ipe bağlı olan kovanın altı delik mi bilmeden. Sonunda ya suya kanacaktım ya hayata.

Ve ben hayatta kaybettiklerimle büyümek istemiyordum. Sevgi değiştirirdi insanı. Sevgi her şeydi. Sevgisi olan bir insan merhametli olurdu, içinde o hissi bulunduran için yorucu falan olmazdı kendine önceden dert edindiği şeyler. Sevgimi kaybetmek istemiyordum.

O geceden beri onunla konuşmadım. İçimde kaybolmaya yüz tutmuş sevgi gün yüzüne çıkınca afalladım, duvara çarpmışa döndüm ve itiraf ediyorum ki çok ama çok heyecanlandım.

Günler sonra ise ilk defa cesaret edip ona uzaktan bakabiliyorum.

Yakındaki okul ile maçlarının günü gelmişti ve bu maçı izlemek için o okula gitmemiz gerekiyordu. Barış'ı araya katarak her şeyi daha kolay halletmiş oldum ve tam teşkilat hazırlandım. Eminim kazanacaklardı ve ezip geçeceklerdi. Ben de en önden onlara tezahürat yapacaktım.

Okulun getirdiği servisten yavaşça inip Tuğçe ve Aras'ın yanında buldum kendimi. "Heyecanlı olacak," diye mırıldandığımda Tuğçe bana dönüp "Bebeğim, keşke şu takımı çekip düzenleyen sen olsan," dedi kolunu omzuma atarak. "O egoistleri iyi hizaya getirirsin sen."

"Tabi canım, ne demezsin," dedim bir yandan gülüp göz devirirken. Tuğçe kolunu çekip Aras'ın elini tuttu. Yan gözle onlara baktım. Çok tatlılardı. Çok yakışıyorlardı ve adeta birbirleri için yaratılmışlardı.

Kıskanmamak elde değildi.

Bir hoca hepimize spor salonunun yerini tarif etti ve tribünlere geçtik. "Resmen zengin okulu burası," dedi Çınar her yeri inceleyerek. "Buranın kolej olmadığına emin miyiz?"

Gerçekten de her yer bir devlet okuluna göre çok şaşalı duruyordu. Ya da biz görmemiş gibi davranıyorduk, davranmasak bile düşünüyorduk ve bu çok utanç vericiydi.

Tribünlerde beklerken bu okulun öğrencilerinin olduğu tarafa baktım. Bir grup yakınımızda bir yere oturmuşlardı. Yüzüme kocaman bir sırıtış kondurarak "Baksana şuraya," dedim Tuğçe'ye. "Ben rahat duramayacağım. Maç başlayana kadar birileriyle konuşurum belki, ya da uğraşır." Göz kırptım.

"Saçmalama, kızım. Otur oturduğun yerde," dedi bir hışımla Tuğçe. "Bari burada başına dert alma."

Omuz silktim. Yerimden kalktım ve o grubun olduğu yere, arkada bir yerlerde gözüme kestirdiğim herhangi bir çocuğun yanına oturdum.

Lifeblood | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin