3.1

313 26 79
                                    

"Asla unutmuyorsun," dedi hayretle.
"Sen unutabileceğim biri değildin," dedim sessizce.
Gerici bir sessizlik oldu yine.

İçime gömdüğüm ve bastırdığım duyguların, gün birinde hırçın bir yanardağ gibi patlamasını istemezdim. O nedenle gömmeyecektim hiçbir duygumu. İçimde halletmeyecektim sorunarımın hepsini. Kırılmayacaktım. Kendimi kırdırmayacaktım. İnanmak istediğim yalanlar söylemeyecektim ve kendimi boş hevesler için kandırmayacak, hayatta en dürüst olduğum kişi ben olacaktım.

Ele alalım, Sarp'ı. Pekâlâ ona karşı duygularım oluşmuştu aramız açıldığında. İlk zamanlar bunu görmezden gelmiştim çünkü o yalnızca benim arkadaşımdı. Eski bir arkadaşımdı ve duygularım inandırıcı değildi o yaşta. Gömdüm içime. Sil. Sonraları fark etmiştim cidden bir şeyler olduğunu ve her ne kadar içime atsam da gün yüzüne çıkıyordu duygular da. Arayı düzeltmek istemiştim zamanın da ama o geri tepmişti beni, demek ki âşık değilsin lifeblood, öyle değil mi? Gömdüm içime. Sil. Belki o kal dememi bekliyordu sonraları benden, ama kahrolası bir gururum vardı benim. Ben de hislerimi görmezden geldim. Sil.

Şimdiyse vazgeçtim demekle bazı şeylerin olmadığını, git demekle kal demek istediğini aslında; aramızdaki sorunu gözümde çok büyüttüğümden, sürekli içime gömdüğümden belki bazı şeyleri geç fark ediyordu insan çünkü gözüne perdeyi kendi çekiyordu esasında.

Madem insan en çok kendini kandırıyordu ve bunu çok geç fark ediyordu, farkına vardığı an söylememeli kendine yalan. Hayata bir kere geliyoruz. Neden kandırasın ki kendini mesela? Duyguların değişmediği hâlde değişmiş gibi davranma. Saklı hisler gün yüzüne çıkar. Çıktığında çok yaralar.

Birinci dönem bitmişti.

Üniversite sınavına çok az kalmıştı ve yalnızca konu yetiştirip deneme çözecektim devamlı. Dersleri anlamam zor değildi benim zamanında iyi dinlediğimden. Deneme çöz lifeblood, eksiklerine bak, konunu yetiştir, sonra tekrar uygula. Tekrar. Tekrar. Tekrar.

Ve ben birinci dönemi okul dördüncüsü olarak bitirdim.

Olay yaşanmıyordu uzun zamandır. Çok durgun ve sessizdi herkes. Okul futbol takımı ikinci bir maç daha yapmıştı bu sürede. Berabere kapatmışlardı ama o kadar gerginlerdi ki yenemediklerinden karşı takımı, benim derslerime odaklanmam gibi odaklanmışlardı futbola. Hepsi başarılıydı. Hepsi geleceğin parlak yüzleriydi futbol anlamında. Tabii bu benim fikrimce. Yenilgiyi kabullenmiyorlardı.

O nedenle kimsenin sesi soluğu çıkmıyordu ama her tuvalete girdiğimde, kulağıma bazı şeyler fısıldanıyordu adeta. Özellikle benim hakkımda.

"Spor salonunda alıyordu her tenefüs soluğu. Derslerine bir gömüldü, sesi soluğu çıkmaz oldu. Kimden red yedi acaba?" Ardından gülüşme sesleriyle biterdi fısıltılar. Makyajlarını tazeler ve giderlerdi. Kabinden çıkardım ve tek yaptığım bir taraflarımla onlara gülmek olurdu ellerimi yıkarken.

Bugünde defalarca konuşmaktan bıkmadıkları konu geçiyordu aralarında. Benim hakkımda. Kabinden çıktığımda ve ellerimi yıkamak için atıldığımda, lafları boğazlarında kalmış gibi kaldılar beni gördüklerinde.

Ellerimi kurulurken çıt çıkmadı. Biraz uzaklaştım aynadan ve kahküllerimi düzelttim. "Eee," dedim bir yandan, aynadan onlara bakarken. İki kişilerdi. İkisiyle de göz göze geldim. Önüme dönüp tezgaha yaslandım. "Başka dedikodu var mı benim hakkımda, bilmediğim?"

Lifeblood | Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin