2

68 6 30
                                    

           Altın sarısı ve kırmızının süslediği salona girdiğimde tüm gözler bana döndü. Nedenini bilmediğim bir şekilde bana tanıdık gelen yüzler de vardı aralarda. İçeride bir ölüm sessizliği oluştu. Sağ tarafım vampirler sol tarafım Kitsuneler ile doluydu. En başta da klan liderleri oturuyordu. Oturan kişilerin klandaki önemli kişiler olduğuna emindim. Yavaşça aralarında yürüyerek liderlerin önüne geldim ve diz çöküp oturdum. Üzerimde altın sarısı desenler içeren siyah bir kimono vardı. Saçlarım salıktı ve anlımdan geçen gümüş bir alın bandı vardı. Bileklerimde birer tane kırmızı ip vardı. Şuan ikiside salıktı ama her hangi bir itaatsizlik gösterdiğinde bunlar çalışacaktı ve ellerimi birbirine bağlayacaktı.

     İpler bileklerimi sıkacak ve bildiğim kadarıyla kötü bir acı çekecektim. İkili gözlerini bana döndürdü. "Beklediğimden daha çok yakışmış!" dedi Hisagi. Gülümseyerek oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi. Arkasında sakladığı elini önüne alarak bana bir yelpaze uzattı. Yelpazede aynı kimonom gibi siyahtı ve üzerinde altın sarısı desenler vardı. İlk şaşırsamda sonra kendimi toparlayıp yelpazeyi aldım. "Teşekkür ederim efendim." dedim. Gözlerini devirdi. "Bana Hisagi de bebeğim. Efendin olacağım elbette ama bunu çok fazla dile getirmeye gerek yok." dedi. Onu başımla onaylayıp Sett'e baktım. Yüzünde ne olduğunu anlamadığım duygularla bize bakıyordu. "Birazdan ilk eğitimin için yola çıkacağız ve sadece üçümüz olacağız. Böyle daha mantıklı geldi güven sorunu yaşamadan rahat hareket edebiliriz." diye devam etti Hisagi. Onu başımla onayladım. Çenemi nazikçe kavrayıp bakışlarımı ona çevirmemi sağladı.

***

     Klan üyelerine de açıklamalar yapıldıktan hemen sonra yola çıkmıştık. Her hangi bir bineğimiz yoktu. Gerçi gerekte yoktu. İstediğimiz yere bir kaç saniyede ulaşabilirdik ama yavaş ve güçlerimizi kullanmadan yapacağımız bir yolculuk daha az dikkat çekerdi. Orman'ın arasında yürürken bakışlarım daldaki sincaba takıldı. Bana bakıyordu ama bakışları garipti sanki. O anda boynumun sol kısmı yani kulağımın biraz aşağısındaki yara izine bir ağrı saplandı. Olduğum yerde duraksayıp elimi yaranın üzerine koydum. Kafamı kaldırıp sincaba tekrar baktım. Bir kaç saniyeliğine normal gözükmemişti bana. Yüzümde ve bedenimde bazı kızıl çizgiler oluşmaya başladı. Hayır, bunlar kitsune çizgileri değildi ki melez olduğum içinde bende öyle çizgiler bulunmuyordu. Bu başka bir şeydi.

      Bedenimdeki kontrolü kaybettiğimde artık her şey için çok geçti. Kendimi uyarıyordum ama bedenim dinlemiyordu. 'Dur' dedim inatla ama sesim çıkmıyordu. Hızlıca ağaca çıkıp sincabın bulunduğu dalı kırdım. Korku ve şaşkınlığımı saklayamıyordum büyük ihtimalle. Sincabı tek elimle yakaladım ve parçalara ayırmaya başladım. Gözlerim dolmuştu. Nihayet kontrolümü tekrar sağladığımda sincabın parçalanmış bedeninin parçaları yerdeydi. Ellerimden kanlar süzülüyordu. Gözümden bir yaş düştü. Güçlerim bana eziyet ediyordu. Hisagi yanıma yaklaştı. "Harikaydın, bunu yozlaşmışlara karşı yaparsan daha iyi olur tabi. bir sincabın bu kadar acı çekmesine gerek yoktu." dedi.

      Bana peçete uzattı ama kıpırdamadığımı görünce ellerimden tutarak ellerim de ki kanı sildi. Arkasındaki Sett'e kaydı gözlerim. Şaşkınca bana bakıyordu. "Melezler, cidden tehlike arz ediyor. " dedi ve göz devirip yürümeye devam etti. Bende arkasından gitmek adına Hisagi yle beraber yürümeye başladım. Yanımda yürürken bana bakıyordu. "Sorun ne? Daha önce hayvan öldürmedin mi hiç?" dedi. Omuz silktim. "Öldürdüm ama hep nazik olmaya dikkat etmiştim. Az önce vahşice bir şey yaptım. Minicik bir şeydi." dedim. Yelpazesini zarifçe sallarken bana gülümsedi. "Senin bir şeyin yok bebeğim. Sorun içindeki ruhta. Kitsune ve vampir melezi olduğun için lanetli doğdun. Kana ve savaşa açsın ve bu sen geliştikçe ortaya çıkıyor." dedi.

    Dediklerinin çoğunu anlamamıştım. Anlasam bile ona güvenemezdim. Sonuçta ikiside güçlerimi kullanabilmem için bir araçtı. Güçlerimi kullanmayı öğrendiğimde ikisini de mahvedebilirdim. "O halde size bir soru sorabilir miyim Hisagi-san?" dedim. Heyecanla kafa salladı. "Neden onca melez varken benim hayatta kalmama izin verdiniz?" dedim. Kolunu omzuma atıp beni bedenine yaslayıp konuştu. "İleride bu soruya kendin cevap ver. Şimdi yola odaklanalım yoksa bu donuk suratlı bizi burada kaybedecek. Yakında orada oluruz zaten." dedi. Ona baş onayı verip ilerlemeye devam ettim.

***
   
      Saatler sonra büyük bir binaya geldik. Etrafta pek bir şey yoktu. Huzurlu, sessiz ve bir o kadar da ıssız bir yerdi burası. "Bizden başka kimse olmayacak rahat ol." dedi Hisagi. Mırıldanarak baş salladım. Etraf beklediğim gibi sade ve rahattı. Bu tür alanları hep sevmiştim doğrusu. Üç katlı bir yerdi burası. En üst katta yatak odaları vardı ve hepimizin kendine ait terasa açılan kapıları vardı. Ortanca katta erzaklar, kıyafetlerimiz ve banyo vardı. En alt katta eğitim alabileceğim bir yer, mutfak ve salon vardı. Öyle hoş gelmişti ki bu ev gözüme. Genelde hep kamplarda kalmam gerekirdi. Bu yüzden pek önemsemezdim yattığım yeri. Ama burası harikaydı. 

      "Bugünlük serbest kalabilirsin. Buraya alışman amacıyla buna izin veriyorum. Yarın ilk iş çalışmalara başlayacağız. Bize savaşçı gerek korkak değil." dedi Sett. Sesi yeterince sert çıkmıştı. Otoriter olmaya çalışıyordu. Amacı sadece beni değil Hisagiyi de kontrol etmekti. Ama hisagi bunlara kanmazdı. Kitsuneydi sonuçta kurnazlığın, sinsiliğin efendilerinin soyundandı. Eminim ki ondan önce kendisi ipleri eline alacaktı.

  En üst kata çıktım ve bana verdikleri odaya girdim. Oda tam beni yansıtıyordu. Sade ama bir o kadar da karışık görünüyordu. Yatağıma gittim. Uyumam daha iyi olabilirdi. Hem yemek yemem tehlikeliydi. İki tane lorda güvenemezdim. Eğitim sırasında etraftaki bitkilerden meyve yiyebilir veya kendi yemeğimi kendim pişirebilirdim. Yatağıma uzandım ve ayak ucumdaki örtüyü üzerime çektim. Gözlerimi kapadım ve uyumaya çalıştım.

   

     ***

      Büyük bir sesle yerimden sıçrayarak uyandım. Sesin bulunduğu yere hızla koştum. Mutfakta tencerelere karışmış iki Lord görmeyi beklemiyordum. İstemsizce yüzümde bir tebessüm oluştu. Hisagi kahkahalar arasında düştüğü yerden kalktı. Sett ise söyleniyordu. "Gelsene lan melez!" dedi bir yandan gülmemeye çalışıyordu. Ama bunun ona da komik geldiğine emindim. Yanına gidip benden destek almasını sağladım. Böylece hızlıca ayağa kalktık. O içeri giderken bizde Hisagi ile kahvaltıyı hazırlamaya başladık.

    Bir on beş dakika sonra her şey hazırlanmıştı. Sofrayı kurup oturduk ve sessiz bir şekilde kahvaltımızı yapmaya başladık. Hisagi kahvaltının başında konuşsa da sonradan sessizleşmişti. Etraf bir anda gerginlikten kasvetli bir yere dönüşmüştü. Arada bir yemek yiyiyor sonra da bana bakıyorlardı. Hisagi normalde bu gerginliği atarak garip şeyler söylerdi ama o bile sessizleşmişti. Bu işte bir iş vardı. Yakında kokusu çıkardı.

    Yemek bitiminden hemen sonra sofrayı toplamamı söyleyip oturmaya devam etmişlerdi. Bende hızlıca sofrayı toplayıp yanlarına gittim. Sett ayağa kalktı. "İlk önce vampir tarafını görelim, ben başlıyorum." dedi. Hisagi bir şey demeden kafa onayı verdi. Sett ona göz devirirken birlikte bahçeye çıktık. Güneş tepeye varmak üzereydi öğlen oluyordu.
     

Hybrid (threesome) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin