"Siktir! Deli misin sen?!"Mingyu çarpmanın o anki etkisiyle dişlerinin arasından sızlandığında daha fazla şey söylemek istiyormuş gibiydi, ama bir güç onun bunu yapmasına kolayca engel olmuştu.
Şu 'gücün', kapının arkasında gizlenerek kendisine dehşet dolu bakışlar atan Jeon Wonwoo olma olasılığı ise oldukça yüksekti.
Wonwoo orada çaresizce beklerken özür dilemesi gerektiği veya ikinci kez kaçıp gitmesi gerektiği seçenekleri arasında bir karar vermeye çalışıyordu. Neyse ki Mingyu, elinin tersiyle baskı uyguladığı elmacık kemiğini ortaya çıkardığında, Wonwoo orada hiç kan olmadığını gördü ve derin bir rahatlama hissiyle saniyelerdir tuttuğu nefesini sesli bir şekilde vererek 'olay yerinden koşarak uzaklaşma' şıkkını kafasında eledi. Ardından daha fazla orada durmamıştı, laboratuvardan içeriye tereddüt ederek de olsa adımladı.
"Şu kapıları daha yavaş açamaz mısın?" Mingyu suratını yanağında hissettiği ince sızıyla buruştururken, işaret ve orta parmağını hafifçe kemiğinin üstüne bastırmıştı.
En azından öldürücü bakışlar gibi şeyler yok. Canı o kadar acımamış olmalı, rol mü yapıyor? Hayır, neden bunu yapsın ki? Ben şimdi ne yapmalıyım? Ondan özür mü dileyeceğim? Hayır, kesinlikle dilemeyeceğim. Bu zorbanın gözlüklerimin üstüne nasıl bastığını hâlâ unutmadım.
"Koskoca laboratuvarda içeriye doğru açılan bir kapının tam arkasında durduğun için sen de hatalısın!" Wonwoo sesini bir miktar yükselterek gerçekleştirdiği savunmasından küçük oranda özgüven aldı ve sert görünmeye çalışarak çenesini hafifçe yukarı kaldırdı.
Gerçi etrafta onu görebilecek herhangi biri olsaydı, Wonwoo'nun yüksek gerilim hattına değmişçesine strese kapıldığını ve bir yumruğunu sertçe sıktığını kolayca fark edebilirdi. Neyse ki laboratuvarda ikisinden başka kimse yoktu. Wonwoo, diğer elinin parmakları kapının koluna sarılıyken sırtını duvara yaslıyordu.
O anda hiçbir şey söylemeyen Mingyu'nun gözleri baştan aşağı Wonwoo'yu tararken Wonwoo bunu hemen fark etti ve az önce kendisine yüklenen bir miktar özgüveni de elinden kaybetmişti. Bakışlarını Mingyu'dan olabildiğince uzağa kaçırırken kapının kolunu daha sıkı kavradı. Neden bu kadar çekindiğini anlayamamıştı ama o anda bunu sorgulayacak durumda değildi zaten.
Yeterince tuhaf olan bu durumu Mingyu daha da tuhaflaştırmak istercesine Wonwoo'ya doğru biraz yaklaştı ve Wonwoo'nun kaçırdığı bakışlarını geri kazandı. Bir şey söyleyecek gibiydi. Bir şey mi düşünüyordu? Wonwoo, Mingyu'nun düşündüğü şeyi bilmek istemeyeceğinden emindi.
Ah, vay be, o cidden bir kediye benziyor.
Mingyu'nun tek düşüncesi buydu.
"Benimki bir hataydı, haklısın." Mingyu ufak konuşmasına devam etmeden önce Wonwoo'ya çok az daha yaklaştı. Aslına bakarsanız, onunla bir derdi yoktu. Ona herhangi bir şekilde öfkeli değildi, onu kışkırtmak veya zorbalamak gibi bir hedefi de yoktu. Hissettiği tek şey elmacık kemiğinin üstündeki hafif sızıydı, o da ekstrem bir şey değildi.
Yine de Mingyu, kendisini kedi suratlı oğlana yaklaşmaktan alıkoyamıyordu. Koyu kahve saç tutamlarının gizlediği çatılan kaşları daha yakından görmek istemesine engel olamıyordu. Belki biraz da kırpışan kirpiklerin altından atılan endişeli ama sert bakışları görmek istiyordu. Belki.
"Ama eğer bir hatayı ikinci kez tekrarlarsan, o şey hata olmaktan çıkar. Yanılıyor muyum, Wonwoo sunbae-nim?"
Mingyu'nun kısmakta olduğu gözleri şüpheci ifadesini yansıtırken Wonwoo'nun sertçe yutkunmasına neden oldu, aslında ismini duymayı hiç beklemediği bir anda ismini uzun olandan duyduğu için yutkunmuş olduğu ihtimali daha olasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
romanticizing mindfuck | meanie
Fiksi PenggemarJeon Wonwoo'nun bozuk gözleri, baktığı her yerde Kim Mingyu'yu görmeye başlar. [meanie]