Bir ay geçmişti. Frienki, Derek'le o son karşılaşmasının ardından bir daha onu görmemişti. Otelde her şey normal seyrinde devam ediyor gibiydi, ama Frienki'nin zihninde büyük bir karmaşa hüküm sürüyordu. Derek'in ve bahçenin hayaletimsi görüntüleri, zihninin derinliklerinde sürekli yankılanıyordu. Gözlerini kapattığında ya da yalnız kaldığında o bahçenin renkleri, Derek'in yüzsüz silueti, hafif bir rüzgârın getirdiği o fısıltılar yeniden canlanıyordu. Ama Derek ortalarda görünmüyordu.
Başlangıçta, bu sessizlik ona bir rahatlama hissi vermişti. Her şeyin bir yanılsama, bir rüya, belki de aklının bir oyunu olduğunu düşünmeye başlamıştı. Frienki, kendisine "Belki de tüm bunlar gerçekten sadece bir hayaldi," diyordu. Zihnindeki şüpheler, zamanla ağır ve karanlık bir bulut gibi üzerinde toplanmaya başlamıştı.
Bir sabah, aynada kendi yansımasına bakarken, yüzündeki yorgunluğu ve gözlerinin altındaki koyu halkaları fark etti. Derin bir nefes alıp aynadaki görüntüsünü izlemeye devam etti. "Gerçekten delirdiğimi mi düşünüyorum?" diye fısıldadı kendi kendine. Ellerini yüzüne götürdü, soğuk parmaklarının tenine dokunuşunu hissetmeye çalıştı, gerçekliğe tutunmak istercesine.
Son birkaç yıldır Frienki'nin zihinsel durumu zaten dengesizdi. Geçmişinde ağır bir depresyon dönemi geçirmişti; dünya ona yabancı ve kasvetli geliyordu. Bir zamanlar zihnini karanlık ve çaresizlik sarmıştı, ama sonra... Derek ortaya çıkmıştı. Ve o günlerden sonra her şey biraz daha farklı olmuştu. Ama şimdi, Derek'in kayboluşuyla birlikte o eski karanlık düşünceler geri dönüyordu.
Artık her şeyin bir halüsinasyon olduğuna inanmaya başlamıştı. "Derek yoktu. O sadece zihnimin bir oyunu," diye tekrarlıyordu kendi kendine. "Gördüğüm bahçe de yoktu, koruyucu da, yaratık da... Hepsi, tüm o olaylar, sadece bir yanılsamaydı."
Kafasının içinde bir ses ona durmaksızın aynı şeyleri fısıldıyordu: "Deliriyorsun, Frienki. Bu bir şizofreni belirtisi. Her şey, sadece zihninin bir oyunu."
Frienki bu düşüncelerle mücadele ederken, Derek her an, gölge gibi etrafındaydı. Görünmezlik örtüsünün arkasında, Frienki'yi sessizce izliyordu. Onun gözlerindeki çaresizlik, şüphe ve korku Derek'in kalbini sıkıştırıyordu. Ama henüz ortaya çıkmıyordu. Frienki'nin bu sınavı geçmesi gerektiğini biliyordu.
Frienki, bazen etrafına bakıyor, birinin onu izlediğini hissediyordu. Aniden bir soğukluk dalgası geçiyordu omurgasından yukarı, sanki görünmeyen gözler omuzlarına yerleşmiş gibiydi. Ama etrafına baktığında, kimse yoktu. Bu his, onun için dayanılmaz hale gelmeye başlamıştı. Gözleri sık sık köşelerde, karanlıkta bir gölge arıyor, her köşede Derek'in yüzsüz siluetinin aniden ortaya çıkmasını bekliyordu. Fakat Derek hiç ortaya çıkmıyordu.
Bir gece, yatağında yatarken, tavanı izleyip düşüncelere daldığında, zihnindeki sesler daha da yükseldi. "Her şey bir travmanın sonucuydu. Sen zaten kırılgan bir akla sahiptin," dedi sesler. Gözlerini sıkıca kapattı, parmaklarını saçlarının arasına geçirdi, sanki düşüncelerini susturabilecekmiş gibi.
Bu düşünceler onu o kadar sarstı ki, en sonunda internetten şizofreni belirtilerini araştırmaya başladı. Belirtileri okurken, her birinin kendisine uyduğunu düşündü; sesler, halüsinasyonlar, gerçeklikten kopuş... Parmakları titreyerek ekranı kapattı ve gözlerini yumdu. "Belki de yardım almalıyım," diye düşündü.
Fakat bir yandan, bir şey onu durduruyordu. İçinde, derinlerde bir yerde, gördüklerinin gerçek olabileceğine dair küçük bir umut ışığı vardı. Bu ışık, onun kalbinde bir kıvılcım gibi yanıp sönüyor, ama sürekli olarak şüpheyle örtülüyordu.