Titreyeren ellerini saçına götürdü. Ve yüzündeki bir tutam saçını kulağının arkasına geçirdi. Yanındaki kadın tedirgin olduğunu Fark etti. "Bir şey mi oldu kızım?" diye nazikçe Frienkiye seslendi. Boynuzlu yaratıkla bakışlarının arasına girmişti bu ses. Ve Frienkinin gözleri yaratıktan sese doğru çevrildi. "İ..iyiyim ..me ..merak etmeyin" dedi kekeleyerek.
Kadın sahte gülümseme atıp önüne döndü. Frienki koltuğa yaslandı, ardından korkulu ve çaresiz gözlerle camın önünde onunla yüz-yüze duran yaratığa bakmaya devam etti. Kahve rengi gözleri korkudan yavaşça sulanıyordu. Ağlamaya o kadar hazırlardı ki sadece bir kez dokunsan belki de tarihin en yüksek sesli cığlıkları eşliğinde nehir gibi akacaklar. Alt dudağını ısırıp kaşlarını hafif kaldırdı. Gözleriyle yalvarıyordu. Konuşamazdı dili tutulmuştu çünkü. İstese de bağıramazdı sesi yoktu, lâl olmuştu. Sadece kahvenin en güzel tonu olan gözleriyle ona yalvarıyordu.
Otobüs otele varıyordu. Yol boyunca camın önünde yüz-yüze baktığı yaratık bir anda kayb oldu. Frienki derin bir uykudan uyanmışcasına irkildi bir anda. Gözleri otobüsün içinde ve bütün camlarında bir kaç saniya onu aradı. İnsanların nerdeyse tamamının indiğini fark eder etmez Frienki de korkudan yapıştığı koltuktan ayırlıp servisten indi. Hâlâ etrafına bakınıyordu. Yaratıksa otelin bahçesinde elleri ceplerinde Firenkiyi izliyordu. Frienki onu göremese bile gitmediğini hiss ede biliyordu. Dediğim gibi insan izlendiğini hiss eder. Fakat durumun normal olmadığının sanırım hepimiz farkındayız. Bir insanın karşısına aniden böyle bir varlık çıkıyorsa. Muhtemelen ya delirdiğini düşünürsün ya da şizofren olduğunu. Frienki daha yeni ağır depresyondan çıktığını biliyordu. Bu durumun belki depresyondan kalma hasar ola bileceğini ihtimal etti, öyle umdu, olması için dua etti.
🌹🌹
Otel işçilerinin peşine takıldı. İlk iş günüydü ve otele aşırı yabancıydı. Şehrin en lux oteline gelmişti. 8 katlı devasa bir yapıydı burası. İçerisinde 4 AVM, 2 market, ve 3 adet kafe barındırıyordu. Otelin bahçesinin sağ kısmında devasa havuz vardı. Havuzun bir tarafında lux bir bar ve diğer tarafındaysa havuz malzemeleri satılan güzel bir mağaza mevcuttu. Otelin arkasında büyük bir boş alan vardı. Alanda 2 helikopter yerleştirilmişti. Otel bahçesinde sayısız tropik ağaçlar ve farklı kuş türleri olan mini hayvanat bahçesi eklenmişti. Sol tarafında spa yer alıyordu. Girişinde dev kadın heykeli vardı ve antik mısır havası katıyordu. Otelin bir 0 cı katında kapalı havuz yapılmıştı. Kışın da misafilerin lüksünü düşünmüşler anlaşılan. Aynı şekilde burada da lux bir bar ve havuz malzemeleri satılan mağaza mevcuttu.Temizlik çalışanları sayesinde sonunda resepsiyona ulaşa bilmişti. Devasa bir otel olduğu için kayb olma olasılığı yüksekti sanırım:). Resepsiyonda hafif uzun boylu, ince, kumral tenli bir kız vardı. Siyah saçları omuzlarına geliyordu. Fakat saçının ön kısmını tamamen toplamıştı. Otel kanunlarına uygun olarak çalışanlar ola bildiğince sade ve dikkat çekmeyen kıyafetler içerisinde olmalıydı. Bunun içinde otelin kendisi çalışanları için özel üniformalar tasarlamıştı. Mesela restoran çalışanları beyaz gümlek üzerine mavi kolsuz ceket giyiniyordu. Temizlik çalışanları kahve rengi pantalon ve üzerine bol, düğmeli bir üstlük giyiniyorlardı. Temizlik personeli fazla hareketli bir şube olduğu için kıyafetleri rahat hareket ede bilecekleri şekilde tasarlanmıştı. Resepsion şubesinde ise siyah pantalon üzerine beyaz gömlek ve siyah kravat giyinilmesi gerekti. Her kesin kıyafetinin sağ göğsünde üzerinde isim ve soy isim yazılan isimlik bulunuyordu. Misafirlerin ve çalışanların bir birlerine rahatlıkla hitap ede bilmesi için düşünülmüştü
Yüksek tavanda asılan devasa avizesi ve duvarının bir kısmı şeffaf camdan ibaret olan resepsion lobisinin sağ tarafında otele giriş yapan misafirler için mini kafe mevcuttu. Lobinin tam ortasında otel girişindeki heykele benzer ama ondan bir az daha küçük olan bir melek heykeli vardı. Frienki kahve rengi gözlerini kocaman açıp otelin bir birinden güzel olan detaylarıni inceliyordu. Resepsiondaki kızın ismi Sara'ydı. Frienki Saraya doğru ilerledi ve kibar bir şekile ona "merhaba" dedi. Sara hissiz bir yüz ifadesiyle baştan sonra Frienkiyi süzüp yüzünü hafif buruşturdu. Soğuk ve umursamaz ses tonuyla "sana da " diye zorunlu cevap verdi. Frienki Saranın bu tepkisini anlayamıyordu. İnsan neden kendisine kibar davranan birine kibirli tavır sergiler ki ? Bu kız kendisini İngiltere kraliçesi falan mi sanıyor ? Bir dakika bile geçmeden şube müdürü de resepsiona geldi. Sarayla Frienkiyi tanıştırmak için eliyle kibar bir şekilde gostererek "Sara bu hanımefendinin ismi Frienki. Daha önce bu sistemde çalışmadı ama zeki bir kız. Eminim seninde yardımınla kısa sürede her şeyi öğrenicek" diye yüzünü Saradan Frienkiye döndü. Ardından " Frienki bu güzel hanımın ismi ise Sara. Kendisi 2 senedir bizimle çalışıyor. İşinin ehli bir personel" diye yine kibar bir şekilde gülümseyerek cümlesini bitirdi. "Benim şu an ofise dönmem gerek, bir şeye ihtiyaç olursa ararsınız. İyi günler dilerim hanımlar. Başarılar dilerim Frienki " diye mahçup bir ses tonuyla durumu açıklayıp ardından hızla ofise ilerledi. Çok karmaşık bir gündü. Büyük otelin büyük sorumlulukları olucak tabiki.
🌹🌹
Frienki yorucu bir gün geçiriyordu çünki ilk iş günü ve aynı zamanda ilk iş tecrübesi olması yetmiyormuş gibi bir de üstüne Saranın triplerini de çekmek zorundaydı. Bu durumda bir şeyler öğrenmesi imkansızdı. Çünkü Sara Frienkiye tamamen yokmuş gibi davranıyordu. Frienki durumu anlamıştı ve içinde öfke ve üzüntü karışımı bir duygu vardı. Saat artık öğlen 12 olmuştu. Zaman işle ilgilendiği için belki Saraya çabuk geçmiş ola bilirdi ama aynısinı Frienki için söyleyemicem. Şube müdürü aynı telaşla yine geldi. Ne kadar telaşlı olsa da yüzündeki gülümseme ve sesindeki incelik hâlâ olduğu yerdeydi. "Siz yemeğe inin hanımlar ben buradayım merak etmeyin" dedi yine oldukça kibar bir ses tonuyla. Adam gerçekten çok kibar ve bu çok hoş bir şey. Sara Frienkiye göz süzüb kısa saçlarını eliyle geriye atıp onu beklemeden hızla ilerledi. Neyseki sabah temizlik personelindeki hanımlar önceden işçi restoranının yerini göstermişti.Frienki Saranın tepkisine aldırmadı ve lobbideki melek heykelinin yanından keçib koridorun sonundakı asansöre doğru ilerledi.
Nerdeyse 8 kişinin rahatlıkla sığa bileceği oldukça geniş bir asansördü. İçerisi nerdeyse tümüyle aynaydı 1 ci katta olduğu için 1 düğmesine basıp asansörü beklemeğe başladı. Boynuzlu tam olarak sağ tarafında duruyordu. Frienki onu göremiyordu ama bir şekilde yanında biri ya da bir şeyin olduğunu hiss ediykrdu. İçi ürperdi ve omuz silkdi. "Noldu ya?" diye şaşkınlıkla kendisine soru sordu. Asansörün kapısı açıldı ve Frienki asansöre binip 0 cı düğmeye bastı. Yüzü asansörün kapısına doğruydu. Kapı yavaşca kapanmaya başladı tam kapandığı an Frienki kapının üzerinde boynuzlu yaratığın arkasında durduğunu gördü. Panikle geriye çevrildi. Kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki dışarıdan her hangi biri sesini rahatlıkla duya bilirdi. Nefes alış verişi hızlanmıştı ve elleri titriyordu. Kahve rengi gözleri hemen sulanmış. Döndüğünde boynuzlu yeniden arka tarafda belirmişti ve Frienki korluyle yeniden kapıya doğru döndü. 0 cı kata gelmişti asansör kapısının açılması, Frienkinin arkasını dönmesi ve boynuzlu yaratığın yok olması aynı anda olmuştu. Karşısında hiç kimse yoktu. Titreyerek bir kaç adım ilerledi ve kolidorun etrafına bakınmaya başladı. Uzun kirpikleri bir birlerine yapışıp ok gini atılmaya hazır vaziyette durmuştu. Olayın şokuyla eli ayağı titreyerek kantine ilerlemeğe başladı. Kolidor boyunca arkasını dönüp etrafı yokluyordu. Orada bir yerde ola bileceğini ihtimal ediyordu. Hızla kolidorun sonundakı üzerine neon harflerle "staff only" yazisı olan kapıyı açtı ve içeri girdi. Zihni hâlâ asansörde gördüyüyle meşguldu. Yemek servisi olan yerde durub amaçsız bir şekilde tabaklara bakıyordu. "Ne alırdınız" diye sordu, genç bir erkek sesiydi bu. Hafif ince çıkmıştı sesi. Frienki başını kaldırdığında aşçıyla göz göze geldi. Ama kafası o kadar asansörün orda takılıp kalmıştı ki. "Efendim ?" dedi yer yüzünün bütün ilginçliyini yüzüne yansıtıp, sanki ilk kez konuşan bir insan görüyormuşcasına vermişti tepkiyi. "Yemek istiyor musunuz hanım efendi" dedi aşçı. Bu sefer sesi bir az sert çıkmıştı ve uyarıcı tondaydı. Frienki hâlâ onu dinlemiyordu ve "Ne" diye tekrar aynı soruyu sordu. "Hanım efendi iyi misiniz ? Fazla zamanım yok seçiminizi yapın artık!" Dedi aşçı çocuk. Frienki onu dinlemediğini anladı heralde. Çünki nerde olduğunu, ne yaptığını ve kiminle ne konuştuğunu idrak edemiyordu. Aşçı çocuğa donuk gülümseme atıp hızla oradan ayrıldı. Titreyerek kadınların giyinip soyunma odasına ilerliyordu. Koridorda arkasina bakarak hızla ilerliyordu. Korkudan yüzü bem beyaz olmuştu. Sanki bedenindeki kan bir anda vücudunu terk etmiş gibi. Üşüyordu, soğuk değildi hatta sıcak basacak derecedeydi ortam fakat Frienki korkudan titriyor ve üşüyordu. Hızla kapı koluna asıldı ve kapıyı açıp kendisini içeri attı. Kapıyı hızla kapatıp üzerine yaslandı. Derin nefes almaya başladı. Panik atak geçirmemek için kendisini sakinleştirmeye, fazla düşünmemeye ve yorgun olduğu için böyle şeyler gördüğüne inandırmaya çalışıyordu. Yüzüne birazcık soğuk su vursa kendisini iyi hiss edecek gibi aslında. Derken o da aynen bu şekilde düşünmüş olmalı ve banyoya taraf ilerledi. Soğuk suyu açtı ve yanaklarında, alnında, boynunda ıslak elini gezdirdi. Aynanın karşısında yüzüne bakıyordu. Kızın tam arkasında işçilere özel banyo mevcuttu. 6 adet sırayla farklı duş vardı ve bir birinden görünmez perdeyle ayrılmıştı. İlk sıradakı 1 ci kabinin perdesi kıpırdıyordu. Korku bütün vücudunu ele geçiriyordu. Sanki bacaklarından vücuduna tırmanıyordu ürperti. Kaşlarını kaldırdı ve arkasına döndü. Kahve renhi gözlerinden akan yaşlar yanaklarından süzülüp yere çırpılıyordu. Perdenin 1/2 saniye arayla kıpırdaması, içeride Frienki dışında hiç kimsenin olmaması oldukça ürkütücüydü. Korkudan kalbi yerinden çıksa da ne olduğuna bakmak istiyordu. Belki de delirmediğine kendisini ikna etmek istiyordu. Belki de böyle bir şeyin gerçekten olmasındansa delirmeyi tercih ederdi o an.Yavaş adımlarla duşa kabine ilerliyordu. Perde hâlâ az önceki gibi kıpırtiyor, kıpırdadıkça poşet sesi geliyordu. Yavaş ve kroku dolu adımlarla yaklaşıyordu oraya. Belkide aklında izlediği filmlerdeki gibi acayib bir şeyin üzerine atlaması geliyordu fakat korkusuna rağmen bakmak istiyordu. Yaklaştı ve yaklaştı. Ufak adımlarla sonunda kabine vardı. Kahve rengi gözleri korkudan sim siyah olmuştu. Hızlıca elini perdeye attı
(Soap&Skin - Me and the Devil şarkısı eşliğinde yazıldı)