23

236 24 9
                                    

Bardağı dudaklarından uzaklaştırıp tezgaha bırakırken Hyunjin alt dudağını dişledi.

Minho ve Chan hala ortalıkta yoktu, ve ikisinin yokluğu diğerlerini fazlasıyla etkiliyordu.

Jisung ilk iki gün yaşadığı ağlama krizlerinden ve birkaç kere panik atakları yüzünden hastaneye gitmesinden sonra, bir haftada yavaş yavaş sakinleşmişti ve tüm bu süre boyunca Hyunjin ve Changbin ona olabildiğince yardım etmeye çalışmışlardı. Jisung'un bu panik ataklarını önlemekteki en önemli etken Felix'in diğerlerini kendisinden çok düşünüp sürekli onlara yardım etmek için etrafta koşuşturması, kafasını böyle dağıtmaya çalışmasıydı.

Jeongin sakindi, ikisi ortalıktan kaybolduğundan beri beraber kaldıkları evin herhangi bir odasında genelde tek başına oturuyor, ihtiyaç duymadıkça onların yanına pek gelmiyordu ve onun kadar güler yüzlü birisini böyle soğuk bir ifadeyle hiçbir şey yapmadan bütün gün dışarıyı izlemesi tuhaf ve aynı zamanda korkunçtu.

Changbin ve Hyunjin onlar için endişelerini bastırarak sorumluluk almaya çalışıyorlardı fakat bunlar Changbin'e fazlasıyla ağır geldiği için sorumluluğu Hyunjin zorla, evet zorla, kendi üstüne alıyordu.

Ağır gelmesinin bir sebebi de Seungmin'di.

O da tüm gün odasındaydı ve belki de diğerlerinden pek farklı davranmıyordu fakat içten içe çökmüş, belki de tamamen çürümüş durumdaydı.

Chan'ı önceden de kaybetmişti, şimdi fiziksel olarak kaybettiği gerçeğini düşünmek ona ağır geliyordu.

Ara sıra hırslanıp ikiliyi bulmak için bilgisayarın başına geçiyor, hiçbir veri bulamayınca girdiği kriz ya ağlamasıyla ya da Changbin'in onu yumruklamasıyla bitiyordu.

Hyunjin ise...

Pek tepki veremiyordu, içten içe üzülse ve Minho gibi artık hayatının önemli bir parçası olan birini kaybettiği gerçeği yüzünden canı yansa da diğerlerine destek olmak için bunu bastırıyordu. Sonuçta kendisi onlarla bu kadar samimi değildi, onlardan önce de uzun bir süre hayatı vardı.

Diğerlerinin aksine.

Bir süre durup öylece bardağı kavrayan parmaklarını izledi, Minho'nun görüntüsünü kafasından atmaya çalıştı.

Belki diğerleri gibi samimi değillerdi fakat Minho'nun dünyadaki herkesten çok daha sıcak ve güvende hissettirdiği çok fazla an olmuştu.

Hyunjin hala kendisini kötü hissettiğinde ilk Minho'yu aradığı, Minho'nun da gelip kendisiyle sabaha kadar oturduğu o günü hatırlıyordu. Tabi hatırlıyo mal mısın yaram

Prdn kendime sinirlendim

Sonunda bardağından ayrılıp üst kata çıktı ve ilk Jeongin'i kontrol etmek için onun odasına girdi.

Jeongin sessizce pencerenin önüne oturmuş dışarıyı izliyordu, Hyunjin gelince de ne hareket etti ne de bir şey söyledi.

"Aç mısın?" usulca büyüğünü başıyla reddetti. "Sabah da böyle söyledin."

"Aç hissetmiyorum çünkü." Jeongin kollarını kendine çektiği dizlerine dolayıp onlara yaslanırken Hyunjin de küçüğüne yaklaşıp usulca saçlarını okşadı.

"Kafan dağılsın diye saçlarını boyayalım mı?" Jeongin duraksadı.

"Saçlarımı boyamak mı..?"

"Açık bir renge boyamak istediğini söylemiştin bana, hatırlıyorsun değil mi?" Jeongin başını salladı.

"Ama ya kötü olursa?"

Dancer <Hyunho>Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin