-Yıl 1801-
Küçük bir kız çocuğu doğmuştu o gün ama kızın dünyaya gelmesiyle saraydaki hatta ülkede her şey ters gidiyordu. Sarayın mutfağında yangın çıkmıştı, bazı ağaçlar evlerin üzerine devrilmişti, yağmur yağıyor şimşek çakıyordu ve sarayın etrafında kargalar uçuyordu. Kargalar ölümü temsil ederdi, bazı kargalar küçük kızın olduğu odanın camına taş bile atıyorlardı.
Küçük kız camdan gelen taş sesleri ve şimşekten korktuğu için bağırarak ağlıyordu. Camdan ülkesinin başına gelenleri izleyen kral hızlıca masasından kalktı bu felaketler başladığında doğan öz kızının odasına gitti. Kızı annesi emzirmeyi bile düşünmemişti. Babası kızının odasına elinde kılıçla daldı. Karısına dönüp "Bu kız benim kızım değil, o şeytanın kızı. O olmasaydı bunların hiç biri olmayacaktı" dedi.
Kılıcı havaya kaldırıp tam kızın kalbine saplayacakken odaya kızın büyükannesi ve ablası girdi. Büyükannesi oğluna bağırdı "Siz iki caniye kızımı emanet edecek değilim, ben ona bakarım hiçte yardımınıza ihtiyacım yok" dedi ve kızı alıp odadan çıktı.
Kraliyetteki kimse küçük kızı sevmezdi. Babası gibi herkes ona "Şeytanın kızı" ya da "Ölüm habercisi" diyorlardı. Büyükannesi ona Gece ismini koymuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Doğurduğu Kız
FantasyYaşadığı kraliyette hiç sevilmeyen Gece. Ailesi sürekli evden gidebilmesi için onu evlendirmeye çalışır. Gece evlenmek istemediği için kaçar. Gece'nin çocukluk arkadaşı Yankı ise ona yardım etmek için kendi hayatını riske atar. İkilinin bu yolculukt...