GEREKİRSE ÖLÜM

39 5 5
                                    


-Yıl 1819-

Bu gün beni kurbanlık koyun gibi satacakları gündü. Büyükannem öldüğünden beri beni büyük krallıkların çocuklarıyla evlendirip evden gitmemi istiyorlardı. Her seferinde bir bahane bulup kaçtım ama bu gün asla öyle bir lüzumum yoktu çünkü beni bodrum kata yani odama kapatmışlardı.

Ben kapıya vurup yardım isterken kapının bir anda kilit açılma sesi duyuldu. Hızlıca ayağa kalktım, aralanan kapıdan içeri giren ışıkla gözlerim kamaşmıştı. Kapıyı açan kişi tabi ki de ablamdı. Hızlıca ona sarıldım ve kafasını okşadım. Ayrıldığımızda gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleri ve stresten ısırdığı dudaklarını dikkatimi çekti. Başparmağımla yanağını okşadım ve "Bu acı sona erecek" dedim.

Kapıdan çıkıp hızlıca büyük salona ilerledim. Benim kaldığım od yani sarayın bodrumunun kapısı dışarıdaydı ve sarayın asıl kapısından girince büyük salon vardı. Ben derin bir nefes aldım ve büyük salona açılan kapıyı ardına kadar açtım. Ablam bodrumun iç kapısından büyük salona gelmişti bile. Ben kapıyı arkamdan kapattım ve içeri adımladım. İçeride olan kişilere baktım.

Babamın olduğu koltuğa daha da yaklaştım ve konuşmaya başladım "Son hamlen bu mu benim gerçekten o kapıdan geçemeyeceğimi sandın, ne büyük bir utanç kaynağıyım değil mi? Beni saraydan kovma merasimine son veriyorum, beni büyükannem öldüğünden beri yani on beş yaşından beri bu birileriyle evlendirmeye çalışıyorsun. FARKINDA MISIN BİLMİYORUM AMA ADAMIN ÇOCUKLARININ EN GENCİ 27 YAŞINDA" dedim ve nefes aldım. Babam hayal kırıklığı ve nefretle bakıyordu bana, bende ona sadece sinirle bakıyordum. Arkamı salondaki diğer insanlara döndüm ve ellerimi iki yana açtım "Benim bu gün evlenip ülkeden ayrılmamı bekleyenler size sesleniyorum, bu gün buradan ayrılacağım evet ama evlenerek değil kendi başıma, özgürce" dedim. Herkes bana şaşkınlıkla bakıyordu babam hızla ayağı kalktı ona döndüm "Sen bu ülkeye hayal kırıklığı ve kötü şanstan başka bir şey getirmedin, çık git odana" dedi.

Ona sahte bir gülümsemeyle cevap verdim "Baba beni bu yaşıma kadar hiç tanımamışsın galiba, istemiyorsam yapmam" dedim elimi sallayarak arkamı döndüm ve kapıya yürüdüm. Kapıyı araladım ve tam çıkacakken babamın sesini duydum "O kapıdan çıkarsan hayatta kalma ihtimalin yok, peşine askerler takarım, DUYDUN MU BENİ!" dedi. Başımı dikleştirip dışarı çıkıp kapıyı çarptım.

Atların bulunduğu ahıra gittim. Orada yolculuk için bıraktığım eşyaları ve Beyaz Lekeyi alıp yola çıktım. Tam ormanın girişine gidecekken arkamdan gelen "Gece!" sesini duyunca arkama döndüm. Ablam yanıma geliyordu, bana sıkıca sarıldı ve büyükannemin bana verdiği uğurlu kolyeyi getirmişti.

Kolyeyi normalde asla çıkarmazdım ama kolyeyi babam son beni dövdüğünde koparmıştı bende tamir etmesi için mecbur ablama vermiştim. Kolyeyi boynuma taktıktan sonra ablama tekrar sarıldım. Ona el salladığımda ağlamamak için kendini zor tutuyordu, ata bindim ablama döndüm "Kendimi kurtarıyorum abla..." dedim ve atı sürmeye başladım.

Atı dörtnala sürerken gözyaşlarıma hâkim olamıyordum. Bunu ben ergenlik dönemindeyken söyleselerdi düşünmeden kaçardım, şimdi ise ablama bağlandım onu zorunda olmasam yine bırakmazdım. Beyaz Lekeyi sürmek bana huzur veriyordu. O benim kader arkadaşım gibi bir şeydi, onu daha bebekken ormanda bulmuştum beş yaşındaydım galiba, ona ben ve ablam baktık. Ona bu evde benden daha iyi baktılar çünkü onun kadar bile kıymetim yok.

Şuan hayat mücadelesindeydim ve bunu kazanmazsam sadece kan vakası olacaktı. Ben hızlı olmalıydım çünkü babam bütün arkadaş kraliyetlere haber yollamıştır bile şuan sadece aranan bir suçluydum.

Ölümün Doğurduğu KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin