ZOR KAZANILAN GÜVEN

20 4 1
                                    

   İki adamın konuşmasıyla uyanmıştım. Ayaklandım ve etrafa baktım. Ben kılıcımı tam çekecekken arkamda hissettiğim sivri şeyle duraksadım, arkamdaki iki adamdan biri "Kıpırdarsan kelleni uçururum" dedi. Onun yanındaki ise "Buraya zaten onun kellesini uçurmak için gelmedik mi niye kızı olacak bir şey için tehdit ediyorsun" dedi. Adam uflayarak cevap verdi "Sussana şurada adam öldüreceğiz bir şeye de maydanoz olma" dedi.

Onlar kavga ederken bende fırsat bulup kılıcımı çektim. İki çaylağa döndüm "Adam değil kadın!" dedim ve kılıcı kalbine sapladım. Diğeri hemen bana saldırdı, hamle yaparak kılıcını yere düşürdüm, yüzüne baktım "Aslında sizi daha usta sanırdım, çok kolay yendim sizi" dedim küçümseyen bir ses tonuyla. Ona tekrar dikkatlice baktım "Seni direk öldüresim yok..." dedim. Adam başını endişeli bir şeklide salladı. Sözüme devam ettim ve "Bir can çekişerek ölmelisin" dedim. Adam son cümlemle birlikte far görmüş tavşana döndü. Kılıçla karnına derin bir çizik bıraktım.

Bu sefer duyduğum ses konuşma değildi, bu ses bir ordunun atlarının sesleriydi. Hemen Beyaz Lekeye bindim ve koşmaya başladı. Ben yayımı germiş arkamdan gelen askerleri vuruyordum. Aslına atları vurup hepsini şutlayabilirdim ama o atların hiçbir suçu yok, onlarda benim gibi sarayın hizmetkârlarıydı. Ben kaçıp kendimi kurtardım şuan onları kurtarıyordum.

Ordunun lideri olduğunu düşündüğüm adam hızlanıp nerdeyse yan tarafıma geldi. Bende bir hoş geldin deyim dedim. Biraz yavaşladım ayağa kalktım ve diğer atın üzerine atladım. Adamın önüne düşmüştüm, yüzümü ona döndüm ve "Selam" dedim. Adama bir tane geçirdim ve ona tamamen döndüm. Bu sefer ayağımla kafasına sertçe vurdum ve yere ittirdim. Beyaz Lekeyle atı aynı hizaya getirdim. Attan inmeden eyeri de çıkartıp yere attım. Beyaz Lekeye tekrar binince ata eğildim ve "Özgürsün kızım, gidebilirsin" dedim. Koşarak uzaklaştı ve ortadan kayboldu.

Askerlerle biraz daha kovalamaca oynadıktan sonra biraz gözden kayboldum ama sesleri hayla geliyordu. İlerde bir mağara gördüm, içine girme kararı aldım. Hızlıca mağaraya girdik. Ben Beyaz Lekeden indim ve birlikte yürümeye başladık. Mağara uzunluk olarak baya büyükmüş gittikçe gidiyorum.

Biz biraz daha ilerleyince kapkaranlık mağara bir anda aydınlandı. Biz ışığın geldiği yüne gittiğimizde sanki denizin içine inşa edilmiş bir tünel gibiydi. İçerde sarkıtlar, dikitler ve bazı büyük kayalar vardı. Yan duvara baktım arkamdaki kayadan bir adam yansıyordu, kollarımı birleştirdim ve "Sen beni kör falan sanıyorsun herhalde, çık oradan" dedim net bir ses tonuyla. Adam ayağa kalktı ve bana doğru yürüdü, ona döndüm. Yankı'yı peşime takmışlar, ailesinin hepsi saray muhafızı olunca o da aile baskısıyla saray muhafızı oldu. Kılıç kullanmada benim kadar olmasa da güzel kılıç kullanıyor.

Kılıcımı çıkardım ve ona doğrulttum "Kılıcını çekmeyecek misin?" diye sordum. Yarım ağız sırıttı ve "Size kılıç çekmek ne haddime kraliçem" dedi. Kılıcı boynuna dayadım ve yürümeye başladım, o da geriye doğru yürümeye başladı. Onu duvarla kılıç arasına aldım, Yankı'yı baştan aşağı süzdüm ve "Seni şuan öldürüp defterini kapatabilirim değil mi?" dedim. Sadece yutkunmakla yetindi. Onu öldürürsem bir şey kazanıp kaybetmezdim, çocukluk arkadaşımı öldürmem doğrumu emin değilim.

Yere dönük gözlerimi ona çevirdim, kılıcımla mağaranın çıkışını işaret ettim "Seni azat ediyorum, buraya gelecek diğerleri için burada olmadığımı ve daha ileri gittiğimi söyle!" diyerek emir verdim. Kafasını sallayıp geldiğimiz yere yöneldi.

Ona yarı yarıya güveniyordum, güvenimi boşa çıkarmasın yeter. Ben biraz daha ilerlemenin bir zararı olmayacağını düşündüm. Daha fazla ilerleyince yol iki şeride ayrıldı, sağdakine gittim. Kafadan atmıştım hangisinde ne var bilmiyorum. Gittikçe yol genişledi, bu Beyaz Leke için iyiydi çünkü dar olursa geçemezdi ve yalnız kalmasını istemiyorum.

Ölümün Doğurduğu KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin