Odamdaydım, yani bodrumda. Kapı yumruklanıyordu ve "Çık, biraz daha açmazsan kıracağım!" diyordu. Hızlıca yatakta doğrulup kapıya yöneldim. Açtığımda kapıda abimi ve birkaç askerin olduğunu gördüm. Askerler sanki savaş varmış gibi kuşanmışlardı ve abimin vereceği emirleri bekliyorlardı.
Abim "İşkence odasına götürün!" dedikten sonra sarayın arka kapısına yöneldi. Bana ne yapacaklardı? Askerlerden ikisi kollarımdan tutarak beni abimin arkasından arka kapıya sürüklediler.
Arka kapıdan girdiğimizde içerisi depo olması gerekirken kılıçlar, büyükçe sopalar ve birçok işkence aleti vardı. Askerler beni sertçe yere attılar ve kapıdan çıkıp gittiler. Beni tutan iki adam kolumdan çok sıkı tutmuş olacak ki kollarımı tuttukları yer kızarmıştı ve sızlıyordu.
Abim beni yerden serçe çekip "Gel bakalım" dedi. Beni büyükçe kılıçların bulunduğu kısımda bir sandalyeye bağladı. Beni bağladıktan sonra kılıçlar bakmaya başladı. Ellerini kılıçların üzerinde gezdirdi ve kılıçların arasından en büyük ve uzun olanı seçti.
Üzerime yürüdü, kılıcı boynumda gezdirdi ama ben sadece tepki vermeden kılıcın o soğuk demirinin boynumda gezinmesine izin verdim. Onu iki dakikada yere serip kaçabilirdim ama yapmadım.
Abim "Son kez nefes al Gece, bu senin son nefesin olacak" dedi alaycı bir sesle. Ben konuşmak istedim ama sadece ağzımı açabildim. Birkaç kere nefes verme sesi dışında bir ses çıkarmaya çalıştım ama olmuyordu. Abim "Konuşsana işe yaramaz köle" dedi ve bana sert bir tokat attı. Ben tekrar konuşmayı denedim ama yine olmuyordu.
Bu sefer abim elindeki kılıcı kaldırıp bedenime saplamaya başladı. Kalbime, ciğerime, karnıma... Abim beni belki yirmi kere öldürmüştü ama benim bilincim hayla yerindeydi.
*-*
Sıçrayarak uyanmıştım. İlk olarak etrafa bakındım, her zaman ki gibiydi. Yankı eşyaları topluyor, Çağrı ise gizliden onu izliyordu. Ben kalkıp Yankı'nın yanına gittim.
"Günaydın" dedim uykulu bir sesle.
"Ne günaydını? Öğlen oldu"
"Yardım edeyim, hızlı oluruz"
Yankı elini anlıma götürdü, "Ateşin var iyi misin?" dedi. Bende elimi anlıma koydum ve "İyiyim" dedim. Bu sefer anlımı öperek " Baya ateşin var ama..." dedi. Başımı olumsuz anlamda sallayarak "İyiyim gerçekten" dedim.
Çağrı yanda elmasını yerken "Gece abla birkaç gündür kâbus görüyor ve terleyerek uyanıyor ondandır" dedi sakince. Ben onun yanına çöküp hafifçe ağzına vurdum. Yankı "Ne? Bana niye demedi" dedi. Çağrı "Bilmiyorum" dedi ve elmasından bir ısırık daha aldı. Çağrı kısaca beni ispiyonlamıştı. Çağrı'nın kulağına eğilip "Beni ispiyonlamanın cezasını çekeceksin" dedim ve Yankı'ya döndüm.
"Çocuk işte uyduruyor" dedim tek nefeste.
"Uydurmuyorum" dedi Çağrı.
Çağrı'ya yalvarıcı bir şekilde baktığımda sözünün arkasındaydı ve geri çekmeyeceğini anladım. Tekrar Yankı'ya döndüğümde yüzünde sadece kırgınlık vardı. Bana bir adım yaklaştı ve "Söylemek istemiyorsan zorlamam" dedi. Beni belimden tutarak Gölgenin yanına itekledi.
"Beyaz Leke akıllı bir at sen benle Çağrı Beyaz Leke ile gidebilir" dedi.
Başımı olumsuz anlamda sallayarak "Ya düşerse!" dedim. Yankı sırıtarak "Çantaların içine koyarız" dedi. Çağrı öksürmeye başladı, "Eşya mıyım ben?" dedi zorlukla. Yankı Çağrı'ya dönerek "Espri canım, anlarsın ya" dedi. Ben gülümsemiştim ama Çağrı, Yankı'ya dil çıkartıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Doğurduğu Kız
FantasyYaşadığı kraliyette hiç sevilmeyen Gece. Ailesi sürekli evden gidebilmesi için onu evlendirmeye çalışır. Gece evlenmek istemediği için kaçar. Gece'nin çocukluk arkadaşı Yankı ise ona yardım etmek için kendi hayatını riske atar. İkilinin bu yolculukt...