"HYUCK!"Odunluğun kapısının aralanmasına fırsat vermeden kendisini dışarı, Mark'ın kollarına attı Donghyuck. Sıkıca sarıldı kolları arasında olduğu bedene ve gördüğü manzarayı aklından silmeye çalıştı. Gözleri önüne gelen görüntü tüylerini diken diken etmiş, titrediğini bile Mark'ın söylemesiyle fark etmişti.
"Ne oldu? İyi misin?!"
Sarıldığı bedenin de kendisi kadar çok korktuğunu ancak fark edebilmişti Hyuck. Bakışlarını yere indirdiğinde Mark'ın ayaklarındaki ev terlikleriyle bakıştı bir süre. Sonrasında söze girdi."Odunlar." Diyebildi sadece. Aklına gelen düşünceyle ellerini hızla sarıldığı bedenden çekti, parmaklarına baktı.
Avuçları kan içindeydi.
"M-mark." diyebildi sadece. Elleri öylesine çok titriyordu ki...
"Aman tanrım! Yaralandın mı?!" Sesi öylesine titrek ve endişe doluydu ki Donghyuck gözlerinin yaşardığını hissedebiliyordu. Eğer içinde gezinen korku olmasa sevdiği adamın kendisini bu derece önemsediğine eriyebilirdi.
"H-hayır. Benim kanım değil bu." Diyebildi zorlukla. Ardından da titreyen parmaklarıyla odunluğu gösterdi.
Etrafına sarılan kollarla derin bir nefes aldı ve sakinleşmeye çalıştı. Gözleri Mark'ın arkasından yaklaşan iki beden ile kesiştiğinde çektiği nefesi seslice verdi.
"Hyuck? Bağıran sen miydin?"
Hyuck açıklama gereği duymadan Mark'ın kolları arasından sıyrıldı ve kendisini toparlamaya çalıştı. Evde bir başlarına kalan bebekleri gelmişti aklına, bir an önce onların yanına gitmeli ve iyi olduklarından emin olmalıydı. İçinde gezinen korku bu sefer de çocukları için büyümüştü. Hızla bebeklerine bakacağına dair bir şeyler mırıldandı ve oradan uzaklaştı.
Bir süre çocuklarından ayrılabilecek gibi de durmuyordu.
...
"Tanrım. Ne olmuş burada böyle?" demişti Jeno şaşkınlıkla.
Donghyuck'un ormanı inleten bağırışının üzerinden yaklaşık on dakika geçmişti. Üçlü içeriye merakla bir göz atmış, Donghyuck'un hala yerde duran ve etrafı aydınlatan telefonu sayesinde neler döndüğünü anlamış, üzerlerine bir şeyler giyip odunluğun önünde tekrar buluşmuştu.
Mark ve Jeno'nun tereddüt ettiğini gören Jaemin bir cesaretle önden adımını atmıştı. İçeriyi bir göz gezdirdi yavaşça.
Küçük alanın yarısından fazlası odun doluydu ve odundan başka da bir şey yoktu. Yerde duran telefonun ışığı olmasa her şey gayet normal duruyordu. Basit bir odunluk gibiydi.
Tek farkı her bir ağaç parçasının kanla kaplı olmasıydı.Eline gelen ilk odunu parmaklarının ucuyla tuttu ve uzun uzun inceledi Jaemin. Birkaç kez kokladı ve yere geri bıraktı. Birkaç kez de etrafı kokladı ve kapıda onu garip bakışlarla izleyen ikilinin yanına döndü.
"Ee, ne olduğunu çözebildin mi?"
diyen sevgilisine gözlerini devirdi."Süper güçlerim yok Lee. Sadece koklayarak nasıl olayları çözmemi bekleyebilirsin?"
"Acaba ayı falan mı girdi içeri?"
Dedi Mark. Tek mantıklı açıklama buymuş gibi geliyordu kulağa."Sanmıyorum. İçeride daha garip bir koku var-"
Sözü bittiği gibi kafasını aniden ormana çevirmesiyle karşısındaki ikili duraksamıştı. Bir terslik olduğunu anlamaları için Jaemin'in bakışları yetmişti.Odunluğu arkasında bırakıp hızla evin girişine koşan bedenin ardına geç de olsa takıldılar.
Ne olduğunu bilmeseler bile Jaemin'i takip ettiler ve alfanın Donghyuck'u kolları arasına aldığını gördüler.Herkes hızla eve girdiği ve fazlasıyla gürültü yaptığı için uyanan minik alfanın ağlayışları doldurdu odayı bir anda. Mark o sırada birkaç şey fark etti.
Donghyuck'un bebeklerin üçünü de kucağına almış bir şekilde yatağın bir köşesine kıvrıldığını ve tıpkı Jaemin gibi bakışlarını ormana bakan cama diktiğini.
Anlamadığı bir şeyler dönüyordu. Bir yerden tanıdık gelen ancak hala çözemediği......
"Hala konuşmuyorlar mı?"
Yatak odasından omuzları düşük bir şekilde çıkan Jeno başını iki yana salladı.
Birkaç dakika önce Mark da odadan aynı şekilde çıkmıştı."Sanki transa girmişler gibi." dedi ve bedenini Mark'ın yanına, koltuğa bıraktı.
"Ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?"
Mark başını iki yana salladı ancak bir süre sonra aklına düşen anılarla olduğu yerde dikleşti.
"Acaba sürüleriyle alakalı bir şey mi? Yoksa bizi yine mi buldular?"
"Bu imkansız Mark. Oradan kilometrelerce uzaktayız. Hyuck'u kovan onlar. Neden geri almaya çalışsınlar ki?"
Her şey çok mantıksız geliyordu. Hyuck o sürüden atılmıştı. Şimdi geri almak istemeleri çok saçmaydı.
"Şimdi ne olacak? Yine mi kaçacağız? Bu sefer nereye?" Ard arda sorulan soruların hiçbirinin cevabını bilmiyordu Mark. Düşünmekten başına ağrılar girmeye başlamıştı. Duraksadı sonra.
Aklına doluşan anılarla kaşlarını çattı, Jaemin ile ilk tanıştığı güne gitti."Açık olmak gerekirse Donghyuck'un öldüğünü düşünüyordum. Sürüsüz bir kurdun ormanda tek başına hayatta kalması zordur. Yaşıyor olması şaşırttı."
Demişti Jaemin.
"O zaman neden Hyuck senden korkuyor?"
"Yaşadığını diğerlerine söylersem onu öldüreceklerinden korkuyor, benden değil."
Soruların hepsi bir anda cevaplarını buldu.
Amaçları Donghyuck'u geri almak değildi.
Onu öldürmekti.Jaemin bir anda kapıda belirdi.
"Geliyorlar Mark."
Mark hızla ayağa kalktı."Onun için geliyorlar."
Jaemin'in bakışlarını takip etti ve o an anladığı şeyle beyninden vurulmuşa döndü.Jaemin Hyuck'tan değil, kucağındaki alfadan bahsediyordu.
Minhyung'tu asıl hedefleri....
İHEYYOO
olabildiğince hızlı yazıyorym ki bi an önce yorumlarınızı okuyabileyim 😭
Umarım beğenmişsinizdir!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Frost | MarkHyuck
FanfictionGlacier'ın devamıdır. Okumadıysanız profilimde bulabilirsiniz. • Omegaverse [ "Geliyorlar, Mark. Onun için geliyorlar." ] •bxb •mpreg •top!Mark bttm!Hyuck • side ship nomin!!!