"-Hyuck. Hyuckie."Gözlerini araladı yavaşça. Etrafına bakındı biraz. Hava kararmıştı, mutfaktan çatal bıçak sesleri geliyordu. Bakışları kendisine seslenen bedene döndü. Yavaşça boynuna sarıldı, dudaklarını birleştirdi. Uzun bir öpücük kondurdu ve Mark'tan aldığı destekle doğruldu.
"Kahvaltı bile yapmadın. Biraz yemek yiyelim, hm?"
"Bebekler?"
Saçlarını okşadı Mark. Küçük bir gülümseme kondurdu yüzüne.
"Jaemin çoktan uyuttu onları. Merak etme."
Başını salladı ve Mark'ın koluna girdi. Masaya oturduğu anda önüne bırakılan tabakla Jeno'ya teşekkür niyetinde bir gülücük verdi ve açlıktan guruldayan midesini doyurdu. Yemek boyunca masada dönen sohbetlere katılmak yerine masanın altından tuttuğu ele odaklandı. İçindeki kötü hissin geçmesi için Mark'a sığındı. Onu sakinleştirecek feromonlar olmasa bile Mark'ın varlığı yetiyordu. Yanında olması her şeyi güzelleştiriyordu sanki. Çok seviyordu onu.
Yemekler bitse bile bir süre daha masada oturan bedenlere uydu ve sesini çıkartmadan oturdu. Arada Mark'ın parmaklarıyla oynuyor arada da kafasını yasladığı omzuna öpücükler konduruyordu.
"Seni seviyorum." demişti birkaç kere kulağına. Aynı sözlerle karşılık almak içini kıpır kıpır ediyordu her seferinde.
Daha fazla masada oturarak vakit öldürmek istemediği için ayaklandı. Elinden tuttuğu Mark'ı odalarına sürüklemesine ve ikilinin aniden ortadan kalkmasına kimse bir şey demedi. Biraz yalnız kalıp olanları sindirmeleri en büyük haklarıydı sonuçta.
Mark, Hyuck'un hareketlerini garip bulmadı. Aksine, oldukça memnundu halinden. Yine de sessizliği ve ilgiye olan açlığı üzülmesine sebep oluyordu. Olayların bir an önce son bulup mutlu oldukları zamanlara geri dönmek istiyordu.
"Markie."
Girdiği düşüncelerden sevgilisinin kısık ses tonuyla çıkmış, kendisine bakan buz mavisi gözlerde kaybolmuştu bu sefer. Karanlıkta bile parlıyordu buzulları. İçi bir hoş oluyordu baktıkça.
Tek bir söz söylemedi. Sanki ne istediğini anlamıştı bakışlarındaki çaresizlikten. Yavaşça birleştirdi dudaklarını. Uzun uzun öptü sevgilisini. Fısıltılı iltifatlar için ayrıldı dudakları ara sıra. Tekrar birleştiğinde ise sanki ilk öpücükleriymiş gibi bir heyecanla sarılıyordu birbirine iki beden. Tembel öpücükleri uzun bir süre devam etti. İçeriden gelen sesler susana, evdeki ışıklar bir bir sönene kadar..."Markie." dedi zor da olsa bağımlı olduğu dudaklardan ayrılarak.
"Hm."
Aralarında bir nefeslik mesafe varken, Donghyuck'un elleri kazağının altından tenini okşuyorken sesine güvenememişti. Sanki konuşsa kekeleyecekmiş, güzelliği karşısında dilini yutacakmış gibi hissediyordu Mark."Bu gecelik bizimle yatsalar olmaz mı?"
Mark itiraz edemedi. İlk andan beri Donghyuck'un isteği üzerine bebekler kendi odalarında kalıyordu. Mark her ne kadar gözünün önünden ayırmak istemese de Donghyuck bebeklerinin annelerine bağlı olmalarını istemediğini, gelecekte büyük sorunlar olabileceğini anlatmış, en sonunda Mark'ı ikna etmişti ancak olaylar onu çok korkutmuş olmalı ki yanından ayırmak istemiyordu şimdilik.
Başını kısaca salladı ve ayaklandı Mark. Yavaş adımlarla bebeklerinin odasına yöneldi. Aralık olan kapıdan içeriye bir göz attı. Sarı gece lambasından yansıyan ışık yeterli olmuştu beşikleri görmesine ancak fark ettiği şeyle önce bir panikledi, ardından derin bir nefes alıp adımlarını salona yöneltti.
Minhyung'un beşiği boştu.Koltukların önüne geldiğinde ise sanki dakikalardır tutuyormuş gibi nefesini verdi ve gerisingeri bebeklerin odasına girdi.
Jaemin'in kolları arasında mışıl mışıl uyuyordu minik Minhyung. Bir eli Jaemin'in yanağında, diğeri ise Jeno'nun işaret parmağına sarılmış şekilde yatıyordu. Karşısındaki görüntü fazlasıyla tatlıydı. Yine de içinde bir yerlerde Jaemin'e üzülüyordu. Çocuklara olan düşkünlüğü ve hiçbir zaman bir bebeğinin olamayacak olması uyuyan ikili kadar onu da üzüyordu. Minhyung'a olan düşkünlüğünün sadece bebek olduğu için değil, kendisine benzettiği için olduğunu anlamak da pek zor değildi açıkçası.
Jaemin'e hiç olmadığı kadar çok güveniyordu artık.Beşiklerin önüne geldiğinde önce minik sakin alfayı, ardından da uykusunda bile bir şeyler mırıldanan Haechan'ı aldı kucağına. Gece lambasını söndürdü, kapıyı ardından kapattı ve odasına, sevgilisinin yanına döndü. İçeri girdiğinde kendisine ve kucağındaki bebeklerine bir gülücük bırakan Donghyuck'un yanına yerleşti ve yavaşça uyuyan melekleri aralarına dizdi.
"Jaemin bizden önce davranıp bebeklerimizden birini çalmış." dedi sahte bir üzüntüyle. Dudak büzmesi de cabasıydı. Anlaşılan Donghyuck da bu tatlılığına daha fazla dayanamamış olmalı ki dudaklarına kısa bir öpücük bırakmıştı.
"Sen her bebeklerimiz dediğinde içimde fırtınalar kopuyor Markie. Kendimi dünyanın en mutlu insanı gibi hissediyorum."
Aralarındaki tatlı engellere rağmen olabildiğince sıkı sarıldı boynuna. Bir öpücük de köprücük kemiklerine bıraktıktan sonra devam etti sözlerine.
"Onları kabul ettiğin için teşekkür ederim."
Mark Donghyuck'un ne düşündüğünü hiçbir zaman anlayamamıştı. Her düşünceli halinde bir şeyleri anlamak için gözlerine bakıyor, bir süre sonra buzullarında kaynolmuş buluyordu kendini. Donghyuck'un ne zamandır böyle hissettiğini merak ediyordu ancak şimdi bunları düşünmek istemiyordu.
Elini saçlarına attı, yavaş yavaş taradı tutamlarını."Asıl ben teşekkür ederim, Glacier. Beni kabul edip tahmin edemeyeceğim bu mucizeleri bana bağışladığın, benimle aile kurmayı tercih ettiğin için."
"Bana uzun zamandır Glacier demiyordun."
"Dilimin ucuna gelmiyordur belki. Ama ben sana her baktığımda buzullarına tekrar tekrar aşık oluyorum."
Utançla daha da boynuna sarılan bedenin kulağına fısıldadı son kez.
"İyi uykular Glacier. Seni seviyorum."
Cevap vermesine gerek yoktu. Donghyuck her anlamda belli ediyordu sevdiğini. Her hareketi, her sözü, her bakışı...
...
Ay çok güzeller vallahi ağlayacağım güxelliklerine az kaldi.
Umarım beğenmişsinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Frost | MarkHyuck
FanfictionGlacier'ın devamıdır. Okumadıysanız profilimde bulabilirsiniz. • Omegaverse [ "Geliyorlar, Mark. Onun için geliyorlar." ] •bxb •mpreg •top!Mark bttm!Hyuck • side ship nomin!!!