Nihal ile buluşmamız gerekenden saatten beş dakika önce kapısına gelmiştim ama iyi bir izlenim bırakmak için tam saat gelene kadar zili basmadım. Sürekli saati kontrol ederek tam zamanında zile bastım. İçeriden "Geliyorum." diye bir ses duydum. Sesini sanki ilk defa duyuyormuşcasına heyecanlanmıştım. Kapı açıldı açılacak derken uzun bir süre bekledim. Artık neden kapıyı açmadı, acaba bir şey mi oldu, kapıyı tekrar çalmalı mıyım, gibi türlü türlü düşünceler zihnimi kemirmeye başlamışken kapıya yaklaşan ayak seslerini duydum. Ayak sesleri tekrar uzaklaştı ve ben o ayakların hayalini kurarken yaklaşık on beş dakika boyunca zile tekrar basmaya cesaret edemedim. Sonunda sabırsızlığım galip geldi ve zili tekrar çaldım. Tekrar "Geliyorum." diye bir ses duydum ve bu sefer beş dakika sonra kapı açıldı.
Tekrar ayak sesleri duyuşum ve açılan kapının ardından Nihal'in "Ne bu acelecilik." diyerek gülen yüzünü görünce içimi buruk bir mutluluk kapladı. Bir kaç günde adeta her şeyim olmuştu. Benim için çok büyük bir anlamı vardı. Onu görünce delicesine heyecanlanıyordum. Mutluluğum saydığım ve sayabileceğim pek çok sebepten kaynaklıydı ama burukluğumun tek bir sebebi vardı. Her şeyin kontrolü ondaydı ve git demesinden çok korkuyordum. Bunu dememesi için koşulsuz şartsız her şeyi yapabilirdim.
Tüm bu düşüncelerle içeri girerken, ilk fark ettiğim evde ayakkabı ile gezmeye başlamasıydı. O ise arkasını dönmüş koltuğa doğru gidiyordu. Yüzünü bana dönmeden "Ne zamandan beri yanımda yürümeye başladın?" diye hafif alaycı bir şekilde soru sordu. Hemen "Özür dilerim." diyerek dizlerimin üzerine çöktüm ve emeklemeye başladım. Yanına geldiğimde yüzünde her zamankinden ciddi bir ifade vardı. Bu durumu fark ettiğimi anladı ve ben daha hiçbir şey demeden "Konuşmamız gereken şeyler var." dedi. Oldukça korkmuştum. Tek korkum gerçek olacak diye telaşlanmaya başlamıştım. "Yanlış bir şey mi yaptım ya da söyledim?" diye sordum. Ortada herhangi bir terslik varsa Nihal'den kaynaklanması imkansız geliyordu. "Hayır. Yanlış bir şey söylemedin ya da yapmadın. Ben sadece içinde bulunduğumuz bu durumu düşünüyorum. Bana biraz tuhaf geliyor. Tamam yaşadığın şeyler hoşuna gidiyor bundan zevk alıyorsun ama bilemiyorum. Ne bileyim bir insanın canını yakmak falan bazen ahlaki olarak çok yanlış geliyor. Aynı anda kendimi hem mutlu hem mutsuz hissediyorum." dedi ve bana baktı. Doğru bir iletişim kuramazsak her şey sarpa saracakmış gibiydi. "Haklısın. Yaptıkların hoşuma gidiyor ama burada önemli bir nokta var ben bunları sen yapıyorsun diye bu kadar iyi hissediyorum. Atıyorum normalde sokakta yürürken deli kadının biri gelip bana tokat atsa yani ne bileyim saçını başını yolarım herhalde." dedim ve güldüm. Gülmeyi yavaş yavaş sonlandırarak "Anlatabildim mi? Doğru söylüyorsun. Ahlaki olarak başlangıçta kötü hissedebilirsin ve inan bana ben senin kendini kötü hissetmemen dolayı çok üzüntü duyarım. İnan bana bu yaşadığımızı yaşamamak, sensizliğin bana verebileceği acının yanında hiçbir şey. Ve bunda çok ciddiyim." dedim. "Gerçekten bunu bu kadar çok mu istiyorsun?" diye sorarken yüzüne biraz renk gelmiş gibiydi. "Benim tek istediğim, senin yanında sen ne istersen onu yapmak." dedim ve bir an eğilerek ayakkabılarını öptüm. Hafif deri kokusunun verdiği garip hazla kendimden geçerken saçlarımdan tutup bakışlarımı yüzüne getirdi ve "Hem ne istersen yaparım diyorsun hem de komut almadan ayakkabılarımı öpüyorsun. Çok işimiz var seninle." dedi ve güldü. "Sizden öğreneceğim çok şey var efendim." diyerek güldüm. Kaldığımız yerden devam ettiğimiz için çok mutlu oldum.
Sigara paketine uzanıp bir adet sigara çıkarırken "Merak ettiğim bir şey var. Ben sana dün tasma almadım mı?" diye sordu. Mahcup bir şekilde "Aldınız efendim." dedim. "Ee nerede?" diye sorarak hafif alaycı hafif kızgın yüzüme baktı. Başımı öne eğip, ayakkabılarını izleyerek "Eve giderken çıkarmıştım. Getirirken arabada unuttum" dedim. İşaret ve orta parmağıyla yüzümü kaldırıp, hayal kırıklığına uğramış bir şekilde "Çıkarırken benden izin aldın mı? Ne yapıcaz seninle? O kadar emek verdim yoksa istemiyor musun?" diye sordu. Hemen heyecanla "Asla, asla. Her şeyden çok istiyorum. Ne olur affedin ne olur." dedim. Elini çekerken çenemi çizerek "Koş arabadan al gel." dedi ve ben koşarak arabaya gittim.
Eve geri geldiğimde beni yine bekleticek diye düşünürken zile basmam ile kapı açılması arasında çok az zaman olması beni şaşırttı. Hemen dizlerimin üzerine çöküp, arkasından kanepeye kadar emekledim. Yanına geldiğimde tasmamı takmaya çalışırken. "Hayır, bana ver." dedi. Hiç bir hamle yapmamıştı ama iki elimle tasmayı ona sunmuş bir şekilde bekliyordum. "Şimdi bazı şeyleri iyice netleştirelim." dedi. "Bugün biraz araştırma yaptım. Net olmak çok önemliymiş. Öncelikli olarak, bana dokunamazsın hatta ben izin vermedikçe bana bakamazsın bile." dedi. Kafamı öne eğmiş ona bakmamaya çalışırken kafamı kaldırıp "Bana bak. Ben izin vermedikçe benden başka bir yere bakamazsın. Anladın mı?" dedi. "Anladım efendim." dedim. "İyi. Efendim iyi. Bu hitap konusu da önemli. Yok sahibe, yok mistress, yok tanrıça bunları şimdilik istemiyorum. Net olalım. Ben efendiyim sen köle. Efendim, Efendim ortalıkta gezeceksin anlaştık mı?" diyerek tasmayı elimden aldı. Ben "Emredersiniz Efendim." dediğimde tasmayı boynuma bağlayarak "Aferin. Akıllı mıymış bu köpüşcük. Aferin köpüşüme" derken neşeyle tasmayı bağladı ve saçlarımda elini gezdirdi. Bir kaç kere kafama sevecen bir şekilde vurarak köpekmiş gibi beni sevdi ve "Şimdi telefonu ver bakalım ben biraz araştırma yapayım sende çok kaynak var." diyerek güldü. Artık her konuşmasında neşe hakimdi. Telefonumu verdikten sonra "Git şuradan peçeteyi al ve ayaklarımın dibine ser." dedi bir an ne olduğunu anlamasam da heyecanlanarak dediğini yaptım. Yüzümdeki heyecanı görmüş ve anlamış "Sen ne olacağını zannettin köpüşcük. Senin kilidin yok mu. Sen tasmayı çıkardığın için ceza almayacağını mı zanettin minik solucan. Git şimdi mutfaktan pirinçleri getir minnak." dedi. "Emredersiniz efendim." dedim. Anlamsızca pirinçleri getirdiğimde "Şimdi peçeteye dök ve ben bir şey demedikçe kaç tane pirinç varmış say." dedi. Tasmayı çıkarmanın cezası olacağını tahmin etmiştim ama böylesini beklemiyordum. "Emredersiniz efendim." diyerek pirinçleri döktüm ve saymaya başladım. "Ben sana bugün yine hediye almıştım ama sen hediyelerine sahip çıkmadığın için cezan bitene kadar öğrenemeyeceksin miniğim." dedi. "Özür dilerim efendim." derken bir tafaran da saymaya devam ediyordum. "Az laf çok iş." diyerek kafamı pirinçlere eğdi ve ben pirinçleri sayarken o ise sırtımı ayakları için bir sehpa olarak kullanıp bir taraftan telefonu kurcalamaya devam etti.
Bu saatlerce süren pirinç sayma işleminde, o arada ayakkabısı ile kafama vurup "Tekrar." diyordu. Bazen vücudunu esnetmek için haraket etmek istediğinde topuğuyla sırtımı ittiriyordu. Arada bir dikleşip saçlarımdan çekip yüzümü kaldırıyor bazen izlediği videodan bir sahne gösterip "Sana da böyle yapalım mı?" diye soruyor ve eğleniyor bazen de sigara külünü ağzıma döktükten sonra "Baştan." diyordu. Ben hatamın bedelini çekerken o bilgi dağarcığını geliştiriyor ve eğleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KONTROLÜN TESLİMİYETİ
NonfiksiOkumadan önce şu uyarıyı da yapmak isterim. Hikayemin yetişkinlere yönelik bir içerik olduğu kesin ama bir porno kadar hızlı ilerlemiyor. Düzenleme: Hikayede oldukça ilerleme kaydettim ama özellikle motivasyon açısından değerli yorumları bekliyorum.