2.Bölüm Mengü Çınar

25 5 0
                                    

İlk hastam. Hemşire odadan çıktı ve Mengü karşıma oturdu. Başımı öne doğru bir kez salladım. “Hoş geldin, Mengü. Yani Mengü Bey. Başını iki yana sallayıp gülümsedi. “Doktor Hanım, sadece Mengü.” dedi. “Peki Mengü, Mengü ne demek?” diye sordum merakla. “Mengü, ölümsüz demek. Yani,” hafifçe sırıttı, “ölmemi isteyen ailemin ölümsüz anlamını taşıyan bir ismi vermeleri de garip geliyor insana.”  dedi bozuk çıkan bir ses tonuyla. Kaşlarımı çatıp yüzünü inceledim, gözleri her ne kadar deniz mavisi olsa bile o denizde kendisi boğuluyordu. Yardım bekliyordu ama kimse ona el uzatmamış, o el ben olmalıyım. “Mengü,” dediğimde başını kaldırıp gözlerime baktı, “ailen ile ilgili problemlerini dinlemek için buradayım. Biliyorum şuanda içine atıyorsun ama yapma. Bak bu odada sadece sen ve ben varız, kimse bizi duymuyor. İçinde her ne varsa söyle.” dedim teselli edercesine.

Derin bir nefes aldı, uzun bir süre gözlerini gözlerime sabitledi. Giydiği açık mavi rengindeki gömleğinin düğmelerini açtı. Ne yaptığını anlamadan kafamı başka yöne çevirdim. Gömleğini çıkarmış ve oturduğu koltuğun kenarına bıraktı. “Doktor Hanım,” dediğinde bakışlarımı ona çevirdim. Çıplak gövdesine baktığım sırada, karın bölgesinde jilet izlerine benzer çizgiler vardı. Göğüs kısmında ise, sol göğsünün olduğu yerde üst üste çizilmiş izler vardı. Ne olduğuna dair düşünmeye başlarken kollarını gösterdi. Aynı izler orada da vardı. Bu adam ne yapmıştı kendine? 

 Bakışlarımı tekrar onunla buluşturdum. Ne olduğunu anlamaya çalışırcasına baktım gözlerine, bir kaç saniye sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. “En ağır mazoşizm hastalığı.” dedi ve sustu. Kendine zarar vermekten zevk mi alıyordu, ama neden? 

Kendine zarar vermekten ne kadar bu kadar zevk alıyorsun? Veya ne zamandan beri var bu hastalık?” diye sordum, gömleğini giymeye başladı. “9 senedir var nu hastalık. 16 yaşımda başladı ve hâlâ devam ediyor. Şuan 25 yaşındayım. Neden zevk almaya başladım? Ailemden dolayı. 16 yaşındayken babamdan gördüğüm şiddetlerden dolayı kendimi hep banyoya kitliyordum. Bağırmak istedim, bağıramadım. Her yeri yıkmak istedim, yıkamadım. Banyoya girdiğimde yaptığım tek şey küçük bir jileti alıp vücudumun herhangi bir yerini kesip ölmek için beklemekti ama başaramadım. Her gün tekrarlanınca bir yerlerime zarar vermekten zevk duymaya başladım. Artık kendime zarar vermek istiyordum çünkü kendime zarar verince hoşuma gidiyordu ve yapmak istiyordum.
Bir kez yaptığımda annem görmüştü. Bana bağırdı. Neden yaptığımı sordu, açıklayamadım. Vücudumdaki izleri görünce doktora randevu aldı. Doktora da aynısını söyledim ve bana mazoşizm tanısını verdi, ilaç tedavisi uyguladı, sakinleştirici yazdı. Ama hiçbiri fayda etmedi, gitmediğim hastane kalmamıştı. Bir süre boyunca yapmamaya başladım. Geçiyor zannettim ama geçmedi. Bu hastalık yeniden başladı. O yüzden ben de buraya geldim. Tabii şu anda annem yanımda değil, ki olsa da bir şey fark etmeyecek o sadece babama inanır. Kendime zarar verdiğimi öğrenir öğrenmez babamla paylaştı. Babam ise bana şiddet uygulamaktan asla vazgeçmedi ve o yaraların daha derine açılmasını sağladı. En sonunda evden uzaklaştım sessizce. 4 yıl boyunca görüşmüyorum onlarla. Bir süredir kafede çalışıyorum geçirmemi sağlamak için ama dün istifamı verdim. Bunu anlatacağım hiçbir arkadaşım olmadı. Hiç kimse beni dinlemedi, inanmadı, terapi görmek istedim ama çok pahalıydı. 2 yıla yakın bir süre boyunca defterlere içimden gelen ne varsa yazarak rahatlamaya çalışıyordum ama şu anda içimi size döktüğüm için çok fazla rahatladım. Sizden istediğim bunları yapmama engel olacak bir ilaç değil sadece düşünmemeyi öğrenmek istiyorum sizden çünkü düşününce zararlı çıkan tek şey vücudum oluyor Bu yüzden bana düşünmemeyi öğretir misiniz?” dedi.

Başımı onaylarcasına salladım. “Elbette öğretirim. Kulaklığın var mı?” diye sordum. Başını iki yana salladı. “Vardı ama bozuldu.” dedi. “Peki bateri çalmayı biliyor musun?” dedim. “Hayır, hiç çalmadım.” başımı salladım ve gülümsedim. Çekmeceden bir kağıt çıkarttım ve gerekenleri yazdım. “Şuanda ne kadarın var?” diye sordum. “4450 liram var. Dün son maaşımı da verip gönderdiler.” dedi ifadesizce. “Beni dinle şimdi,” kağıdı uzatıp ona verdim. “Bu kağıttaki adrese ver, onlar beni tanıyorlar. Benim ismimi söyle, onlar anlarlar. Hatta birazdan arayıp konuşacağım.” Kaşlarını çatıldı kağıda baktı. “Neden buraya gidiyorum?” diye sordu. “Burası düşünmemeni sağlayacak yer.” dedim gülümseyerek. Ayağa kalktı, ve elini uzattı. “Çok ama çok teşekkür ederim, Doktor Hanım.” dedi gülümseyerek ve elini tutup tokalaştım. “Bundan sonra, terapi için her gün bir saat bekliyorum seni.” dedim. “Geleceğim söz veriyorum.” dedi ve odadan çıktı.

Telefonumu çıkartıp Göktuğ'u aradım. 15 saniye sonra telefonu açtı. “Vay! Psikolog Hanım! N'aber ya!” dedi neşeli bir sesle. “İyiyim, senden n'aber Göktuğ?” diye sordum aynı ses tonuyla. “İyi bende ne olsun, çalışıyorum aynı yerde.” dedi ve derin bir nefes verdi. “Hah! Bende seni tam da bu yüzden aradım. Oraya bir misafirim gelecek, daha doğrusu hastam. İsmi Mengü. Dediklerimi yap olur mu?” dedim. “Yaparım tabi ki canım, ne yapacağım peki?” diye sordu. “Gelince ona kablosuz kulaklığını ver, ve yüksek sese sahip bir müzik açıp bateriyi göster. Hiç bir şekilde öğretme, sadece ona de ki ‘şarkıya odaklan ve vurmaya başla’ anlaştık mı?” diye sordum. “Tamam canım, dediklerini yapıp sana haber vereceğim. Öpüyorum çok!” dedi. “Tamam çok teşekkür ederim, görüşmek üzere.” dedim ve kapattım.

Göktuğ ile çok uzun bir süreden beridir arkadaştık. İlk kez arkadaşım olduğu için çok fazla mutluydum. Ve Göktuğ bana abi gibiydi. Ama ben ona göre öyle değildim, Göktuğ'un aşkını iliklerime kadar hissetsem de olmazdı, ben ona aşık değildim çünkü. Sadece arkadaş olarak seviyordum. Sevmemem gerekiyordu çünkü kendime bir söz vermiştim. “Hiç kimseyi sevmeyecektim.” Bu yüzden onu sadece arkadaş olarak seviyorum, aşık olamam.

Ruhlar ve SevdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin