4.Bölüm
Çok zor değil mi?
Sürekli çalışman gereken bir sınav var.
Okulu geçebilmek için, meslek sahibi olmak için, üniversite kazanabilmek için. Seni denemek için tonlarca sınava girmek durumundasın. Eğer başarabiliyorsan en iyi yerlere gelirsin. Ama başarısız olursan ne bir üniversite ne de bir hayalin olur. Peki hayatın sınavına çalışıyor musun? Sorularını bilmene rağmen. Hayır. Çünkü kendine odaklanmıyorsun, sadece geleceğine odaklanıyorsun. Ama bu geleceği yaşayacak olan sensin, bir başkası değil. Önce kendini düşünmezsen geleceğini de düşünemezsin. Bu hayata boş boşuna gelmedin, sürekli aklında sınav, stres, gelecek kaygısı olarak yaşama. Gül, eğlen, gez, hayatı yaşa. Hiç kimsenin müdahale etmeye cesaretinin olmadığı hayatına sen müdahele et. Kötü gidiyorsa güzelleştir. Bu senin elinde olan bir şey, sadece elindeki anahtarlara önem ver. *Sabır* *Umut* *Mücadele*⏳
Hemşire elinde dosyalarla birlikte odama geldi, iki tane mavi dosya içerisindeki hastaları masamın üzerine koydu. "Lilya Hanım, saat 15:00'te randevusu olan hastaların dosyaları." başımı salladım ve dosyaları incelerken hemşire odadan çıktı.
Eslem Duru
Alper Gözdemir
İki tane hastam vardı, saat 13:38.
Göktuğ'dan haber yoktu, telefonumu elime alıp aradım."Efendim, Lilya." diye açtı sesi bozuk bir sesle.
"Göktuğ, ne yaptınız? Yani Mengü geldi mi oraya?"
"Evet geldi, şimdi gitti."
"Nereye?"
"Bilmiyorum, evine galiba."
"Dediklerimi yaptın mı peki?"
"Evet, yaptım. Ve sana anlatmam gereken şeyler var. Hastaneden şimdi çıkabilir misin? Hastaneye yakın bir kafede buluşalım, daha rahat konuşmak için." saate tekrar baktım, yetişebilirdim belki.
"Tamam, şimdi çıkıyorum."
"Tamam görüşürüz." dedi ve kapattı. Beyaz önlüğümü çıkarıp koltuğuma bıraktım. Odamdan çıkıp kapıyı kitledim. Hastaneden sessizce çıktım, ve yakın bir yerdeki kafeye geçip bekledim. 15 dakika sonra Göktuğ geldi. Karşımdaki sandalyeye oturdu.
"N'aber Lilya?"
"İyi. Senden n'aber Göktuğ?"
"İyi bende. Söyleyeceklerim Mengü ile ilgili. Sen doktor olduğun için daha iyi anlayacağını düşünüyorum. Mengü yanıma geldiğinde senin dediklerini yaptım, kulaklık verdim, bateriyi çalmasını istedim. Hepsini yaptı, ama ben hayatımda ilk defa böyle birisini görüyorum. Lilya, öyle bir vurdu ki bateriye, eğer o bateri bir insan olsaydı şuan da çoktan ölmüş olurdu. Ya ne yaşadığını falan bilmiyorum ama her ne yaşadıysa içinde bitiremiyor. Ben sana söyliyim bu iki güne intahar eder." kaşlarımı çattım ve arkama yaslanıp derin bir nefes verdim.
"İntahar o kadar kolay mı Göktuğ?"
"Hem de o kadar kolay ki, bir ipin boynunda olması ve senin ayağını sandalyeden çekmenle ölmen saniyeni almaz. Veya başına dayadığın silahın tetiğine basıp içindeki kurşunun beynini parçalayarak seni öldürmesi gibi."
“Evet, kolay. Ama bedensel intahardan bahsetmedim...” bana baktı ve zorlukla yutkundu. “Ruhsal intahardan bahsettim, Göktuğ. Ruhlar bedenden daha çok yara alır, çünkü bedenine kıyamayan insanlar ruhuna kıyıyor.”
Başını salladı ve geriye doğru yaslandı. Konuşmaya devam ettim. “Mengü öyle bir şey yapmaz, evet kendine zarar verir ama canına kıyamaz. Kardeşinden başka kimsesi yok anladığım kadarıyla. Ya da varsa da görüşmüyordur.”
“Mengü, senin ilk hastan mı?” başını evet anlamında salladım. Kahvemden bir yudum aldım, camdan dışarıya baktım. Aklıma 15:00’te randevusu olan hastalarım geldi. Hızlıca masadan kalktım, Göktuğ başını kaldırıp bana baktı.
“Göktuğ, benim gitmem lazım. Randevu saati yaklaşan hastalarım vardı. Eve geçince ararım seni görüşürüz.” dedim aceleyle.
“Ya bekle, ben götüreyim seni.” ayağa kalktı ve elimi dur dercesine kaldırdım.
“Koşarak 5 dakika da orda olurum zaten. Hiç zahmet bile etme. Görüşürüz!” hızlıca yanından ayrılıp koşmaya başladım. Saat 14:48 olmuştu. 3 dakika boyunca durmadan koşmaya devam ettim. Kaldı 9 dakika. Hastane karşımdaydı, daha çok koştum ve hastaneden içeri girdim. Başım dönüşmüştü galiba, ya da birine çarptım. Yerdeydim. Yüz üstü düşmüştüm. Dizimdeki sızıyı daha çok hissedince düştüğümü anlamıştım. Ama kime çarptım ki ben? Bir elin omzumdan tutup beni sırt üstü çeviriyordu. Gözlerimi açıp ona baktım. Gözleriyle gökyüzünün arasında bir fark yoktu. Kafamı çevirip gökyüzüne baksam da tekrar gözlerine baksam da aynı maviliği göreceğim.
“Doktor Hanım, iyi misiniz?” dedi ve yanağıma dokunup hafifçe yüzümü sarstı. Kimdi bu? Neden tam anlayamıyorum onu. Sesi tanıdık geliyor ama kim? Başım fazlasıyla döndüğü için mi anlamıyorum? Gözlerim yavaşça kapanıyordu. Yeniden tekrarladı. “Doktor Hanım, iyi misiniz?” gözlerimi açabildiğim kadar açtım. Ve onu görebildim. Mengü...
Bölümü nasıl buldunuz? Yorumlarda belirtmeyi unutmayın. Milyonlarca kalp💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhlar ve Sevda
Fiksi Remaja"Ben aşkı, bu dünyadan ayrılmasına rağmen ruhuyla beni yalnız bırakmayan adamdan öğrendim..." 23 yıl boyunca, hiç kimseden sevgi görmeyen Lilya'nın, sevgiye asla inanmayacağına, asla aşık olmayacağına, asla kimseyi sevmeyeceğine dair söz vermiştir...