9. Bölüm
“S A H T E R Ü Y A”Gözlerimi açtığımda yatağımdaydım, bunların hepsi birer kâbus muydu? Ne oluyordu bana, bu yaşadıklarım neden rüyaymış gibi geliyor? Eğer öyle bir şeyse gerçekten şuan uyanmak istiyorum. Yaşayan bir ölü gibi hissediyorum kendimi. Ne yatağımdan çıkmak istiyordum ne de işe gitmek. Ama bir dakika! Bugün 1 Mayıs.
Yani işe gitmeme gerek yok, sonunda! Oldukça dinlenmeye ihtiyacım olacak kadar yorgundum. Sağa doğru döndüm ve telefonumu çekmecenin üstüne koydum. Bir elin beni belimden kavrayıp geriye doğru çektiğini hissedince irkildim. Başımı hızlıca çevirdim ve yüzüne baktım.“Günaydın çiçeğim.” Mengü’yü yanımda hissedince içimde korku tamamen gitmişti. Huzurla yanına yaklaştım, sarılıp başımı kaldırdım ve gözlerine uzun uzun baktım.
“Günaydın, seni çok özledim.” dedim utanırcasına.
“Bak sen, demek beni özlediniz hanımefendi.” gülümsedi ve çenemi parmaklarıyla yumuşak bir şekilde kavradı.
“Evet, sen özlemedin mi?”
“Özlemesem neden sen uyurken saçlarını sürekli koklayayım ki? Özlemesem neden geceleri uyumayıp seni izleyerek sabahlarım ki? Özlemesem-” dediğinde sözünü dudaklarımı dudaklarıyla birleştirip kestim. Çok güzel ve hafif öpüyordu. Ben de aynı şekilde. Geri çekilip gözlerimi gözleriyle buluşturdu. Gökyüzünü daha yakından görmek en büyük şansımdı... “Çok güzelsin Lilya, anlatamıyorum.” dedi ve dudakları yanaklarına doğru kıvrıldı. Gülümsedim ve elimi yanaklarına götürüp okşamaya başladım.
“Sen de çok yakışıklısın Mengü, hem de kimsenin göremediği sadece benim gördüğüm.”
“Bu şekilde kıskanmazsın işte, ne güzel.” dedi gülerek.
“Bu şans değil Mengü, keşke gerçekten hayatta olsaydın da kıskanmaya bile razıydım.” dedim buruk bir ifadeyle. Baş parmağını yanağımda gezdiriyor, bir yandan gözlerime bakıyordu.
“Bir tanem. Evet ben de isterdim şuan gerçekten beraber uyuyor olmayı, elini tutup tüm şehri gezmek. Olmadı. Ama bak, sözümü tuttum. Bedenim gerçekten yanında olamasa da ruhum hep seninle birlikte. Sana söz veriyorum asla ama asla ayrılmayacağız.” gözlerine uzun uzun bakıp gülümsedim. Kendimi yavaşça doğrultup yatağımdan kalkmaya çalıştım. Mengü kollarını karnıma dolayıp beni kendine çekti. Burnum burnuna değiyordu, gökyüzüne çok daha yakından bakıyordum. “Nereye gidiyorsun, işimiz var seninle.” diye sordu Mengü.
“Ne işimiz var?” gözleri dudaklarıma kayıyor, yutkunuyordu. Bakışlarını kaldırıp gözlerime baktı ve sırıtmaya başladı. “Hey, ne gülüyorsun?” kaşlarımı çattım ve ardından ben de gülmeye başladım.
“Ne işimiz olduğunu sordun ya, ona gülüyorum. Çünkü çok güzel bir iş.” dedi ve üstüme doğru geldi. Nefesimin hızlandığını hissediyordum. Parmaklarını parmaklarımla birleştirdi ve gözlerime baktı. “Sabahlar da bizim, geceler de.” yüzüme doğru yaklaşıp başını boynuma gömdü. Dudakları boynuma dans ediyordu, nefesi tenime ateş ediyordu. Gözlerimi sıkıca yumdum ve hareketleriyle vücudumda oluşan ısıyı ölçemiyordum. Hoşuma gidiyordu, ilk defa boynuma öpücük kondurmuştu. Ama ne kadar ilk de olsa çok güzel öpüyordu. Dudaklarını boynumda öpücükleriyle gezdirdikten sonra köprücük kemiğime inmeye başladı. Başını kaldırıp yüzüme yaklaştı. “Benim olmanı istiyorum.” dedi, kısık bir sesle. Gözlerimi yavaşça açıp gözlerine baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhlar ve Sevda
Teen Fiction"Ben aşkı, bu dünyadan ayrılmasına rağmen ruhuyla beni yalnız bırakmayan adamdan öğrendim..." 23 yıl boyunca, hiç kimseden sevgi görmeyen Lilya'nın, sevgiye asla inanmayacağına, asla aşık olmayacağına, asla kimseyi sevmeyeceğine dair söz vermiştir...