6. Bölüm *Hayatın Nefesi*

22 4 3
                                    

6.Bölüm
“Gözlerim gökyüzünün maviliğinden kapkaranlık bir geceye kapanmıştı...”

25 Ocak 1997

Bugün doğdun Lilya.

Ne kadar güzel bir gün değil mi? Alevlerin ortasında saatler sonra can vereceksin. Eğer saat 00.00 ise iyi ki doğdun Lilya. Ama eğer değilse ölmek için saatleri say. Adını tarihe yazarlar belki, ‘Genç Doktor Lilya Yonca, Doğum Gününde Hastanede Yanarak Can Verdi!’

Gözlerimi araladığım sırada dumanların ciğerlerimden yukarı doğru baskı yapmasıyla öksürmeye başladım. Hâlâ kurtarılmayı bekliyordum. İtfaiyenin sesleri kulağıma kadar gelirken karşımda yatan adama baktım. Gözlerimi kısıp daha yakından bakmaya çalıştım. Dumanlar buna izin vermese de onu görebilmiştim.

Mengü buradaydı! Beni kurtarmak için mi gelmişti? Ama o da burada mahsur kalmıştı. "Yardım edin!" diye bağırmaya çalıştım. Fakat tavandan düşen ateş parçası Mengü'nün kolunun üstüne düştü. "Hayır, Mengü!" diye bağırdım öksürüklerimin arasından. Elimle parçayı tutup başka bir yere atarken kendime de zarar vermiştim. Kolundaki alevi ellerimle söndürmeye çalıştım. Koridordaki ışıkla kafamı kaldırdım ve tekrar tekrar öksürmeye başladım.

İtfaiye ekibi yangını söndürmeye çalışırken ekipten 4 tanesi yanımıza gelerek kollarımızdan tutup kaldırdı ve dışarıya doğru götürdü. Dumanların arasından çıktık ve ambulansa doğru götürülürken ekibin kollarından ayrılıp Mengü'ye doğru koşmaya başladım. Ekipler beni durdurmaya çalışsalar da baygın bedenine sarılıp iç çektim.

İyi miydi, yaşıyor muydu bilmiyorum. Doktorlar ve hastalar bana merakla bakarken ekiplerden 3 tanesi Özlem için içeriye girmişti. Nefes alışını kontrol etmek için kulağımı burnuna doğru götürdüm ama nefesini hissetmiyordum. Mengü'ye ekibin onu iki kollarından tutarak ayakta durmasını sağlaması sayesinde onu kontrol edebiliyordum fakat ters giden şeyler vardı.

“Sedye getirin çabuk! Hemen hızlı bir şekilde!” diye bağırdım öksürüklerimin arasından. Ekip Mengü’yü yavaşça yere yatırırken, onlarla birlikte yere oturdum ve kollarımla Mengü'nün gövdesini sardım. "Üşüyor! Bir şey verin n'olur üşümesin!" dedim gözyaşlarımla birlikte. Mengü’yü kaybedecek kadar korkuyordum. Bu gözyaşlarım korkularımın verdiği baskılar sonucu akıyor.

Ellerimi boynuna götürüp nabzını ölçmeye çalıştığım sırada dünya dönmeyi bırakmış, yıldızlar artık parlamıyor ve biz yaşamıyorduk. Ellerimin altındaki şah damardan hiçbir hareket hissedememiştim. Ellerimi nabzından çekip kalbinin üstüne koydum. Hiç birine yanıt vermiyordu. Hiç bir şey hissetmiyordum. Ne kalbi atıyordu ne de nabzı. Yoksa ben mi ölmüştüm? “Mengü! Uyan hadi bak iyileşeceksin!” Gözlerimdeki yaş, Mengü'nün gözlerine gelmişti.

“Aç mavi gözlü çocuk! Aç o gözlerini artık!” diye bağırdım.

“Bedenen yanından ayrılıyorum, ama ruhum sana emanet Lilya.” Dedi yakından gelen bir ses. Başımı kaldırıp ona baktım, Mengü'ye.

Ama bu nasıl olur? Mengü hem kollarımda hem de karşımda ayaktaydı. Bana bakıp gülümsedi.

“Ben seni yalnız bırakır mıyım hiç?” diye sordu. Gözlerimden tekrar yaş akarken yanıma gelip çöktü ve bana daha yakından bakmaya başladı. “Ağlama, sen çok güçlü birisin. Buna da dayanırsın. Ve seni böyle görüp gidemem ki ben.”

“Gidecek misin gerçekten de?” diye sordum.

“Seni böyle bırakmak çok zor benim için, fakat gitmem gerekiyor. Ve geri geleceğim söz veriyorum tamam mı? Seni yalnız bırakmayacağım.”

“Ne zaman geleceksin?” diye sordum tekrardan. Elini kalbimin üstüne koydu.

Burası ne zaman gelmemi isterse o zaman.” Gözlerimi kapattım ve gülümsedim.

“O zaman hiç gitme, Mengü.” Dedim gözlerimi açarak.

Etrafımda sadece doktorlar, hemşireler, hastalar ve itfaiye ekibi vardı. Mengü ise kollarımdaydı. Tekrar yüzüne baktım ve daha çok sarılarak bağırmaya başladım.

Lilya, birini sevmekten korkuyordun ve kendine söz vermiştin. Artık o söz yok ve sen Mengüʼyü seviyorsun. Bunu geç fark
ettin çünkü artık o yok.

İlk defa birini sevmiştim. Hayatımda ilk kez sevgi nedir sorusunun cevabını Mengü'de bulmuştum. İlk kez birini sevmişken çok çabuk kaybettim. Hıçkırıklarımla ağladığım sırada Mengü'ye daha çok yaklaşıp kulağına fısıldadım.

“Seni seviyorum, ilk ve son kez
Seni sevdim, seni seveceğim.”

Mengü'yü kollarımdan alıp sedyeye yatırdılar ve yüzünü tamamen örtüp götürmeye çalışırken ayağa kalkıp yanına gittim.

“Son bir şey.” Dedim hemşireye bakarken.

Sedyeyi durdurdu. Ve üzerini açıp yüzüne baktım, yaklaştım ve dudaklarımı dudaklarının üstüne koymuştum. Çekmedim. Gözlerimi kapatıp minik bir öpücük kondurdum. Gözlerimdeki yaşlar Mengü'nün yanağına değiyordu. Geri çekildim ve yanan kolunun üstüne de öpücük kondurdum.

“Benim yüzümden, kendi hayatından vazgeçtin. Benim yüzümden zarar verdin kendine. Benim yüzümden gidiyorsun şimdi.” Dedim.
“Geleceğim yanına, söz veriyorum.”

Sedyeyi ambulansa götürdüler. Gözlerim gökyüzünün maviliğinden kapkaranlık bir geceye kapanmıştı. Ve bedenim ayakta durmakta zorlanırken kendimi derin bir boşluğa bırakmıştım...

Ruhlar ve SevdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin