Merhaba!
-Kafa karışıklığı ve yüz kızarıklıkları gerçek aşkın kaçınılmaz eşlikçileridir ☆.
Uçaktan inmiş evimize gidiyorduk, korkunç derecede karnım ağrıyordu ve rengim sararmıştı. Hep böyle olurdu, ne zaman kötü bir şey yaşasam kendime zarar veriyordum. San-min bunu fark etmiş ve iyi olup olmadığımı sormuştu, evet deyip geçiştirdim sadece.
İlk başta konuşmaya çalışmıştı, fakat ben pekte hevesli cevaplar vermeyince önüne dönmüştü. Eskiden en çok istediğim ve aradığım sessizlik bu aralar hep benimleydi ama böyle bir sessizlik istemiyordum. Bu sessizliğin anlattığı çok şey vardı, kulaklarımı tıkamaya çalışıyor fakat başaramıyordum. İğrenç hissediyordum, bilmediğim o yola girmiştim ve çıkış kapım sonsuza kadar kapanmıştı.
Ne yapacaktım? cidden alışmaya çalışıp onu sevmeye mi çalışacaktım? Saçma düşüncelerime güldüm. Nasıl bir macera bekliyordum ki, aksiyon falan, başkasını sevmek falan..? Gülmemle bana dönen sang-min bana bakıp gülümsedi bir kaç saniye, o saniyeler bile bana kendimi kötü hissettirmeye yetti.
Benden hoşlanmış mıydı..? Tanrım hayır, lütfen
Acaba annemler ne yapıyordu, bu soruyu düşününce üzüldüğümü fark ettim. Onlar benim ne yaptığımı umursuyor muydu acaba ?
Sinirlerimin bozulması için hayatımı bir kaç saniye düşünmem yetiyordu. Ağır bir uyku çöktü üzerime, uyku diye düşündüm. Tek ihtiyaç duyduğum ve duyacağım.
Koltukta biraz kaydım ve kendimi uykunun güvenilir kollarına bıraktım..
...
Kulağımın dibinde tekrar eden sözlerle gözlerimi açtım, dibimde duran beden ile korkup geri çekildim. Hoşuna gitmiş olmalıydı ki hafifçe güldü.
''Eve geldik, eşyalarımızı bırakıp nikah dairesine geçeceğiz.'' dedi iki adım gerileyip eline tek bavulumu alıp yürümeye başladı. Bir kaç saniye kendime gelmek için durdum ve hızlı adımlarla ona yetiştim. Karşımızda iki katlı müstakil hoş bir ev vardı.
Yeni evim diye sıkıntıyla geçirdim içinden, asıl evim olacak kişinin evin içinde olduğunu bilmeden.*
Anahtarla kapıyı açtı ve içeri girdik, küçük koridordan sonra direk geniş bir oturma odası ve amerikan mutfak karşıma çıktı. Mutfağın yanında camlı arka bahçeye açılan bir kapı ve iki oda kapısı vardı. Üst kata çıkan merdiven ise oda kapılarını hemen yanındaydı. Koltukta oturup gazete okuyan bir adam ve mutfakta yemek yapan bir kadın vardı. Kapıyı açmamızla bize döndüler, ve kocaman bir gülümseme. İçten bir gülümsemeydi bu, benimde içimde bir gülümseme isteği doldu, hafif bir gülümseme bıraktım dudaklarıma.
Kadın hızlıca yanıma gelip ''Hoş geldin yavrum ben seoyun, sang-min 'in annesiyim ama lütfen sende bana anne demeye çalış '' dedi ve umutla gözlerime baktı, ellerimi sıkıca tuttu. Çok garipsedim bu davranışını sonra kendime daha çok acıdım, anne sıcaklığıydı bu. Burnumun ucu sızladı.
Ellerini bende sıkıca tuttum ''Memnun oldum efendim'' diye mırıldandım. Babası da kalkıp yavaş adımlarla yanımıza geldi, suratın da huzurlu bir tebessüm vardı.
''Hoş geldin oğlum, ben ju-won lütfen alışana kadar ne demek istersen onu kullan.'' dediğiyle ona da bakıp gülümsemeye çalıştım, o da bir elimi tutmuş diğer eliyle de sırtımı sıvazlıyordu. Gözlerinde hüzünlü bir mutluluk vardı. Çok şey anlatıyordu gözlerinde ki hüzün ve acıma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eyes can't lie,yoonmin
FanfictionHep 'evinde' olan ama asla gerçek ev sıcaklığı hissedemeyen Park Jimin, kendisine evde hissettiren kişiyi en yanlış yerde, en yanlış zamanda ve en yanlış durumda bulmuştu. Ya şimdi ne yapacaktı? Şu dünyada ki en büyük ve tek günahları birbirlerine a...