İnsan binlerce hayattan geçer ama yalnız birinde kaybolur ☆.
- Ahmet Batman
.
Sabahın erken bir saatinde uynamış saatlerce gözünü kırpmadan tavanı izlemişti. Dün gece konuştukları, yaptıkları, duyguları hiçbiri gözünün önünden gitmiyordu. Yaşananlar gözünün önünde başa dönüp dönüp oynuyordu, her şeyin bu kadar farkında olmayıp aynı anda da bu kadar farkında olmak çok yorucuydu. Bedeni tekrar ağırlaşıyor, midesi bulanıyor gözleri sızlıyor ve kararıyordu. Çünkü her ne kadar kabul etmesede her şeyin gayet farkındaydı ve zaten en kötüsü her zaman her şeyin farkında olmaktı.
Kapana kısılmış ve geri dönülmez bir hata yapmıştı. Ya da geri dönülmez kılan kendisi miydi ?
Kafayı yiyecekti, asla istemediği şeyler oluyordu. Kendisine acı çektirmede ustaydı ve bunu istemeyerek yapıyordu, ne olurdu sanki onun da evliliği iyi gitse sağlıklı bir aile ilişkilerine sahip olsaydı. Ne olurdu istediği birini sevip ona biraz nazlandıktan sonra onunla birlikte olsaydı, şuan beline sarılan kollar ona ait olsaydı. Farkındalıkla bir anda düşünceleri kesildi. Belinde ki kollar.. Boğuyordu onu gövdesini parçalara ayırmak istemesine neden oluyordu, kalbi pervasızca çırpınıyor, hiç utanmadan diğer yarısını emanet ettiği, onu istiyordu.
Kaldırabilecek gücü kalmamıştı, sadece bir kaç ay önce tek derdi aile problemleriyken şu an savaştığı şeyler ve yaşadığı duygular kaldıramayacağı bi noktadaydı. Sanki kalbinden oluk oluk kan akıyordu, ne yapacağını bilemiyordu çok cahildi böyle konularda. Daha önce kimse kalbinin ritmini sadece sesiyle bozmamış, tek bir gülüşüyle nefesini kesmemişti. Daha önce böyle saçma bir duruma düşmemişti, eh düşen pek kişinin olduğunu da düşünmüyordu.
Kimse, hiç kimse evlendiği kişinin abisine.. Bir an durdu, düşüncesinin saçmalığı, rezilliği ve gerçekliği sinirlerini alt üst etmişti. Zaten hazırda bekleyen göz yaşları kendilerini bırakmaya başladılar. Bir yaşı sildiğinde arkasından daha fazlası geliyordu en sonunda boğulduğunu hissederken belindeki kollarada sabrı kalmadı ve çevik bir hareketle yataktan kalktı.
Koşarcasına banyoya geldi ve kapısını kilitledi. Hızlı bir duşun ardından giyinmeye başladı, bu gün uzun, yorucu ve çokça kırıcı bir iş günü olacaktı.
Herkesten önce aşağı inecek, kahvaltı hazırlayacak, ilk sang-min'i uyandıracaktı ki o da gidip yoongiyi uyandırsın. Fakat merdivenlerden indiği an mutfakta bir şeylerle uğraşan onu görmeyi beklemiyordu, belli ki kendisinden çok daha önce kalkmış hazırlanmış ve kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Daha fazla orada bekleyemeyeceğini biliyordu hızlı adımlarla yanına geldi. Her ne kadar istemese de zorunda olduğunun bilincinde titreyen sesiyle konuştu
''Günaydın hyung.'' yoonginin elleri bir anlığına durdu sonra kendini toparladı ve kendisinin yapamadığını yapıp ona baktı o da kendisine bakana kadar bakmaya devam etti. En sonunda döndü ve hyungunun bakışlarına karşılık verdi, kırgın ve umutsuz bakışlarına suratında ki kırgın gülümsemeyle beraber.
''Günaydın jimin-ah'' belki de yaptığı en büyük hata onun gözlerinin içine bakmaktı. Kendisi bu hataya çoktan düşmüş ve bakmıştı, ama keşke bakmasaydım diye bir düşünce aklına asla gelmememişti. Bilirsiniz gözler yalan söyleyemez.
Asla.
.
Arabada sessiz geçen yolculukları, iş yerine gelir gelmez her gün yaptıklarının aksine birbirlerine iyi dileklerde bile bulunmadan ayrılmalarıyla son buldu. Hain kalbi dün akşam göğsünden çıkıp gidecekmiş gibi atarken şimdi en yavaş ritminde atıyor ve ona acıdan başka bir şey vermiyordu. Ama bunu bilmeliydi bu mutlu sonu olmayan bir hikayeydi hatta bu bir hikaye bile değildi ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eyes can't lie,yoonmin
FanfictionHep 'evinde' olan ama asla gerçek ev sıcaklığı hissedemeyen Park Jimin, kendisine evde hissettiren kişiyi en yanlış yerde, en yanlış zamanda ve en yanlış durumda bulmuştu. Ya şimdi ne yapacaktı? Şu dünyada ki en büyük ve tek günahları birbirlerine a...