Baran deponun kapısını yavaşça araladığında kapkaranlık olan yere yani Dilan'ın etrafına ışık huzmesi doldu. Dilan gözlerini kısarak genç adama bakarken hala tırnaklarıyla elinin üstünü kaşıyordu. Baran'ın yüzündeki dehşete düşmüş ifadeyi gördüğünde halinin berbat olduğunu anladı. Adamın gözleri hiç durmadan kızın bedeninde hareket ediyor; yüzünü, vücudunu, ellerini, her yerini süzüyordu.
Dilan'ın sırtı yaslandığı duvardan iyice aşağı kaymış neredeyse yerle bütünleşmişti, bayılmak üzereydi fakat karşısında bu heybetli adamın olması, onun için gelmesi kızın içindeki son güç kırıntılarını kullanmasını sağlıyordu.
Baran, Dilan'ın bu halini gördüğünde donup kalmıştı resmen. İpek saçları darmadağın olmuş, gözyaşları yüzünde kuruyup iz yapmış, göz kapakları ağlamaktan şişip uzun kirpikleriyle bütünleşmişti. Dolgun dudakları kuruyup çatlamış, hala kaşıdığı ellerinin üstü kanla ve tırmık izleriyle kaplanmıştı.
Dilan dudaklarını hafifçe aralayıp konuşmaya çalışırken yeniden inledi. O anda Baran'ın tüm sinir uçları uyarıldı, bedenine kan akışı sağlandı, dünyayla kopardığı bağını kurdu. Hemen kendine gelip genç kızın yanında dizlerinin üstüne çöktü. Ellerini nereye koyacağını bilememişti, onu incitmekten korkar gibi bir hali vardı. Yavaşça bir elini kızın sırtına diğerini bacaklarının altına koyup güçlü kollarıyla Dilan'ın güçsüz bedenini kavradı.
Dilan elini kaşımayı bırakıp nihayet kurtulduğuna sevinir bir halde Baran'ın geniş göğsüne yerleştirdi yaralı ellerini. Parmak uçlarında siyah gömleğin verdiği o hissiyat bu anın bir rüya değil gerçek olduğunu göstermişti.
Baran kızı nazikçe kendine bastırıp kucağına aldı ve hiç vakit kaybetmeden yerden kalkıp depodan çıktı. Genç adamın yüzüne yansıyan duygular karmakarışık bir tuvali andırıyordu. Telaş, öfke, suçluluk... Hepsi bir aradaydı. Dilan'ın baygın bakışları Baran'ın yüzüne kilitlenmişken derin bir nefes çekti ciğerlerine. Kızın içini rahatlatmak adına "Kurtardım seni, odaya götürüyorum." diye yumuşak sesle konuştu.
Baran adımını deponun dışına attığı anda Dilan yüzünü açık havaya çevirip arka arkaya hızla soludu, karmakarışık olan saçları hafif rüzgarın etkisiyle sağa sola savrulurken cılız bedeni adamın heybetli vücudunun içine girecekti neredeyse çünkü Baran Dilan'ı kollarının arasında öyle sıkı tutup taşıyordu, kıza öyle güven veriyordu ki...
Dilan yüzünü resmiyette kocası olan adamın göğsüne götürüp alnını teslim olmuşçasına yasladı, ferah kokusu kızı rahatlatmıştı. Saatlerce çektiği işkence ve kabus son bulmuştu. Eğer o gelmeseydi kim bilir daha ne kadar burada kilitli kalacaktı.
Baran kollarının arasında oyuncak bebek gibi duran kızın yüzüne bakmaya çekiniyordu, daha ilk günden başına neler gelmişti. Sabah işe giderken arkasında bıraktığı kız bu muydu? Öyle feci bir hale gelmişti ki gözlerine inanamamıştı. Hızlı ve uzun adımlarla konağa yürüdü, kapının önüne gelince tek bir tekme hamlesiyle kapıyı açtı.
Çıkan gürültüyle beraber yemek masasındaki herkesin gözü kapıya döndüğünde Azade ve Cihan mutsuzlukla kaşlarını çattı, Fırat'la Hasan şok olmuş, Kudret hüzünlü gözlerle bakmıştı. Baran "Kader abla!" diye bağırırken Kader hemen Kudret'e yemeğini yedirmeyi bırakıp ayaklandı, ağasının peşinden gitti.
Baran merdivenleri ikişer ikişer süratle çıktı, Dilan'dan hiç ses gelmiyordu. Durumu kötüydü, bir an önce bakılması lazımdı. Dilan'sa şu anda olduğu yerde neredeyse uykuya dalmak üzereydi. Konağa girdiklerinde aniden gözüne gelen şiddetli ışık onu rahatsız edince gözlerini sımsıkı kapatmış, kendini iyice salmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK VE BEDEL | DİLAN BARAN DİLBAR
FanfictionBir yanda töre yüzünden hiçbir suçu olmadığı halde kan bedeli olarak Karabeylere verilen, aslında üvey evlat olan ve hayatı çalınan güzeller güzeli, masum, pamuk kalpli Dilan... Diğer yanda ölen annesiyle sakat kalan babasının intikamını kan dökerek...