Dilan yorganı üstünden atıp yatakta doğrulduğunda gözleri yarı açık yarı kapalıydı, dalgalı saçları uyku mahmuru yüzüne dökülmüştü. Sormadan rahat edemeyecekti, direkt konuya girerek “Kim geliyor?” diye uykulu sesiyle sordu.
Baran telefonunu cebine koyarak başını kıza çevirdi. Sabahları ayrı bir güzel oluyordu, uykudan yeni uyanmış hali ona bebekleri anımsatıyordu. Daha tam açamadığı gözleri, küçük elleriyle dağınık saçlarını karıştırması, büzüştürdüğü pembe dudakları… Genç adam kazağının yakasını düzeltip boğazını temizledikten sonra “Aşiret büyükleri gelecek, bugün oldukça yoğun bir gün olacak.” dedi genizden gelen sesiyle.
Dilan kocası konuşurken onu incelemişti. Siyah boğazlı kazağı geniş bedeniyle kaslarını ortaya çıkarırken altındaki yine siyah renk olan pantolonu uzun bacaklarını sarmıştı. Yukarıya doğru taradığı saçları, sağ yüzük parmağındaki taşlı yüzüğü, sol elindeki alyansı, düzgün duran sakallarıyla bıyıkları…
Baran’ın baştan aşağı duruşu, üstündeki her şey onu bugün olduğundan da fazla heybetli gösteriyordu. Dilan’ın dikkatini adamın parmak boğumlarındaki kızarıklık çekerken aklına dün gece yaşananlar geldi. Genç kızın öfkesi ve kırgınlığı yeniden kalbini ele geçirirken bakışlarını adamdan kaçırarak saçlarını savurdu.
“Bizim kan davası yüzünden evlendiğimizi biliyorlar mı?” diye çekinerek sorduğunda kocası “Tabii ki biliyorlar, tüm aşiret bu kan davasını ve töre gereği seni kan bedeli olarak aldığımı biliyor. Bu yüzden de Aşiret büyükleri gidene kadar mutlu bir çift rolünü oynamamız gerek. Birbirini seven karı kocalar gibi olmamız lazım.” diye boy aynasında üzerini düzelterek konuştu. Gözleri aynadan karısının üstündeydi.
Dilan’ın duyduğu şeylerle gözleri irileşirken “Neden yalan söylüyoruz, rol yapıyoruz? Biz birbirini seven iki eş değiliz.” diye son cümlesini dişleriyle bastırarak söyledi.
Baran’ın çenesi kasılırken “İçimizde ne yaşarsak yaşayalım dışarıya bunu yansıtmamalıyız. Kan ağlasak bile kahkaha atmalıyız. İnsanlar zayıf noktalarımızı, zaaflarımızı bilmemeli. Ellerinde bize karşı kullanabilecekleri kozları olmamalı.”
Genç adamın ses tonu sertleşmişti. Bedenini aynadan kıza çevirmiş, çattığı kaşlarının altından haşince bakıyordu. Bir erkeğe göre uzun olan kirpikleri kehribar bakışlarını iyice vurgularken Dilan öfkeyle yorganı üstünden atıp yataktan kalktı.
Saçları sırtına dökülürken iki elini de sinirle yumruk yapmıştı. O da kaşlarını çatmış, öfkelendiği için hızla inip kalkan omuzlarıyla Baran’a diklenmişti.
“Neden her şey senin istediğin şekilde oluyor? Duygular, zayıflık değildir. En ufak şeyi zaaf olarak görüyorsun. Böyle yaşanmaz!”
Baran, genç kızın yükselen sesini duyduğunda gözlerini kısıp karısına doğru büyük adımlar attı. Dilan kaçmadı, çenesini kaldırıp ateş çıkan yeşil gözleriyle genç adama bakmaya devam etti.
Karısının dibine giren genç adam ondan gelen çiçek kokularını kıza fark ettirmeden içine çektikten sonra sıkılı dişleriyle “Seni duygularından vurup yere düşürdüklerinde ağlamamak, yıkılmamak için kimseye içini açmamalısın. Her zaman dimdik durmalısın. Ben böyle büyüdüm ve şimdi Aşiret’in başındaysam, Karabey ismini iyi yerlere taşıdıysam hepsi bu sayede.” diye yüzünü kızın küçük suratına yaklaştırarak konuştu.
Dilan geri adım atmamıştı. Karısının kendisine karşı böyle diklenmesi, cesaretli duruşu genç adamın hoşuna gitse de bazen sinirini bozabiliyordu. En azından dün geceki gibi kendisine korkuyla bakmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK VE BEDEL | DİLAN BARAN DİLBAR
FanfictionBir yanda töre yüzünden hiçbir suçu olmadığı halde kan bedeli olarak Karabeylere verilen, aslında üvey evlat olan ve hayatı çalınan güzeller güzeli, masum, pamuk kalpli Dilan... Diğer yanda ölen annesiyle sakat kalan babasının intikamını kan dökerek...