16

485 61 56
                                    

medyaya ekledigim sarki gorunmuyor maalesef ama bu bolumu kafabindunya - binlerce ozur dinleyerek okuyabilirsiniz. iyi okumalar ❤️

ve bugun jeongin'in dogum gunu!! iyi ki dogdun jeongin

16. neden?

tam olarak beklediğim şey bu değildi. içimden bir ses, hyunjin'in peşine takılmam gerektiğini söylediğinde minho'nun onu dövdüğünü görmeyi beklemiyordum. gördüklerimi algılamam belki beş saniye kadar sürdü ama ben o beş saniyenin içinde kayboldum. o beş saniyenin sonunda hyunjin'in yakasına yapışmış minho'yu kenara ittirdim. ikisini birbirinden ayırdığımda hyunjin fazla ayakta duramadı ve yere kapaklandı. ikisinin arasında ezilmiş gibi hissettim kendimi. karşımda öfkeyle soluyan bir minho vardı, bu görüntüsü tanıdıktı. bundan birkaç ay önce beni döverkenki ifadesine benziyordu.

"kafayı mı yedin lan sen?" minho'ya doğru konuştum. ben konuşunca gözlerini yüzüme çıkarttı. aynı öfke dolu bakışlar, beni yine beynimden vurulmuşa döndürdüler. bu nefret çok fazlaydı. öyle ki minho'nun bile kaldıramadığını biliyordum. "kes lan." dedi bana ve yerdeki çantasını bir omzuna takıp yanımızdan gitti.

şimdi ben yere kapaklanmış hyunjin'i izliyordum. derin derin nefesler aldığını duyabiliyordum. eğilip ona bakmak, yüzündeki yaraları görmek istedim ama olduğum yere çakılmış gibiydim. aralarında ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. tek bildiğim, hyunjin'in minho'ya karşılık verecek gücünün olmadığıydı. bu yüzden muhtemelen yüzü düşündüğümden daha kötü bir hâldeydi.

ben de kötü hâldeydim ama şimdiden bahsetmiyorum. bundan aylar öncesinde minho'dan dayak yediğim o ara sokakta, ben de çok kötü hâldeydim. üstelik o dayağı hyunjin yüzünden yemiştim. aniden herkesin bana düşman kesilmesini sağlamış bu çocuğa yardım etmeli miydim? onu aramıştım ben, tam üç kez aramıştım onu. açmamıştı ve o aramalar bizim sonumuz olmuştu. o sonda kalmalı mıydık?

tüm soruların cevabı evetti. buradan gitmeliydim, ona yardım etmemeliydim. ona olan öfkemi her zaman taze tutmalıydım çünkü hyunjin, kendi elleriyle benim ona karşı hissettiğim bütün güzel hisleri parçalamıştı. neden onları kendi ellerimle tekrar birleştirecektim? kesinlikle yapmamalıydım ve bu konuda beni uyaran acil durum alarmları çalıyordu kafamda. zaten ikisini ayırarak bir iyilik etmiştim, fazlasına gerek yoktu.

o acil durum alarmlarının susması için buradan gitmem gerektiğinin farkındaydım. bu yüzden birkaç adım geriye doğru yürüdüm, gözlerimi hâlâ hyunjin'den alamıyordum. birkaç adım geriye gitmemle durmam bir oldu. "chan." ismimi hyunjin'in sesinden duymayalı çok uzun zaman olmuştu. onun sesini duyar duymaz yürümeyi kestim. sonra o da başını kaldırdı yerden. gözlerimiz buluştu, yüzündeki yaralar ortaya çıktı. bana benziyordu ve bu, garip bir şekilde iyi hissettirmişti. minho'dan dayak yediğim hâlime benziyordu, hyunjin'in bunu hak ettiğini düşünmekten ileriye gidemiyordum. aynı o zamanki hâlim gibi yüzü kan içindeydi. en iyi ben bilirdim değil mi? minho'nun yumruklarının ne kadar can yaktığını en iyi ben bilirdim.

güldüm, gülmeyi istemedim ama engelleyemedim. ben gülünce o da güldü. onun gülümsemesi benimkinin aksine kısacıktı zira yüzündeki yaralar gülümsemesini engelliyordu. ben iyiydim, ben gülebilirdim. ben onun aksine çok iyiydim. onun gibi bir zavallı değildim. bir başkasına, yenemediğim pişmanlığım yüzünden anonimden mesajlar atmıyor ve onun yeni toparladığı hayatını tekrardan mahvetme riskini almıyordum. hyunjin, ne yapsa bana zarar veriyordu. bunun farkında mıydı? pek sanmıyordum.

beautiful boy | hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin