29

539 60 63
                                    

hwang hyunjin

29. iki kelime

"kkami-ya okula gitmem lazım." kapının önündeki çantamın üstüne oturmuş olan kkami'nin tüylerini severken konuştum. bana ters ters bakıp sanki inat olsun diye daha çok yerleşti oturduğu yere. güldüm onun bu hâline, yumuşak tüylerini sevmeye devam ettim. genelde gün içinde çok şımarık davranır, kendini sevdirmezdi ama iş benim okula gitmeme gelince peşimi bırakmıyordu bir türlü. bazen onu çantamın üstünden kalkması için ikna etmek çok uzun sürüyordu. öyle ki ilk derse asla yetişemiyordum o günlerde. şimdi de aynı şeyi yaşamamak amacıyla kıçından ittirdim onu. yine ters bakışlarıyla karşılaşınca "tamam tamam." deyip çömeldiğim yere oturdum. elimde kalan montu da parkeye bıraktım.

kkami'yi severken sürekli telefonumdan saati kontrol ediyordum. dakikalar çok hızlı geçmiş gibi hissediyordum ama baktığımda geçen süre yalnızca iki dakika kadar oluyordu. kötü bir sabahtı. gece de iyi uyuyamamıştım. tabii bunun sebebi chan olabilirdi. kafamı iki yana sallayıp aklıma gelen suratının gözümün önünden gitmesini sağladım ve onu tekrardan aklıma getirmemeye çalışarak kkami'ye odaklandım.

"kalkmayacak mısın?" kulaklarını okşadım parmaklarımla. "seviyorsun da söylemiyorsun sen de."

bu şekilde kkami'yle birlikte on dakika harcadım kapının önünde. eğer birazdan evden çıkarsam okula yetişmekte zorluk çekmeyecektim. kkami'yi tutup kaldırabilirdim fakat bunu yaparsam bana küseceğinden korkuyordum. zaten beni sevip sevmediği yeterince şüpheli bir konuydu. duygularını yaşamayı seven bir köpekti kkami.

"hadi bakalım, kalkıyorsun artık." kkami'nin küçük gövdesini tuttuğum gibi duyduğum hırlaması yüzünden ellerimi uzaklaştırdım ondan. "bi' de döv istersen." bir kez daha denedim onu tutmayı. hırlaması gittikçe sinirli bir hâl alırken onu kaldırmaktan vazgeçtim. "bu kadar sinir bünyeye zarar." küçük burnuna dokundum. kocaman gözlerini yüzümde gezdiriyordu. "o da çok sinirli oluyor hep." diyerek istemeden chan'a bir gönderme yaptığımda yüzümü buruşturdum. "ne diyorum ya ben?" kkami'nin kafasını avuçlarımın arasına alıp kendime doğru çektim. "ne diyorum kkami ben?" tam kafasına bir öpücük bırakacağım sırada kapı çaldı. ne olduğunu anlamaz bir şekilde döndüm kapıya. yakın bir vakitte evden çıkan annemin bir sey unuttuğu için geri döndüğünü düşündüm. hatta komşulardan birisi de olabilirdi. kkami'nin yüzünden çektim ellerimi ve tek elimle yerden destek alarak ayaklandım. kimin geldiğini kontrol etme ihtiyacı duymadım zira tahminlerimin doğru çıkacağına emindim.

emin olmamalıymışım. bunu kapıyı açtığımda göz göze geldiğim chan'la anladım. iyi insan lafın üstüne gelirmiş mi demeliyim yoksa iti an çomağı hazırla mı? dün gecenin üstüne ikinci atasözü daha güzel gider gibi.

"chan?" dedim şaşkınlıkla. gerçekten komşularımızdan birinin bile bu saatte evimize uğrayacağını düşünmüştüm ama chan aklımdan geçmemişti. "evde birileri var mı?" onun varlığını ancak idrak edebildiğimde yüzüne baktım utangaç bir hisle. gülümsüyordu, gözleri yeni uyandığını belli edercesine şişti, üşenmeyip yine kıvırcık saçlarını düzleştirmişti, birkaç tane sivilce alnını süslüyor, kaşları dağınık gözüküyordu.

yutkundum. öyle büyük bir yutkunmaydı ki bu kendim de şaşırdım. bazen chan hakkında uzun uzadıya düşününce kaybolup gidiyordum. şu anda da kendimi o kaybolma noktasından zorla çekip almıştım.

"sana ne?" şakacı değildim. o da farkındaydı bunun ama yüzündeki gülümseme varlığını yitirmiyordu. sinirimi bozuyordu sadece. dün geceden beri aklımdaki şey buydu. onu her şeyden çok seviyor olsam da katlanılmaz olduğu zamanlar ne yapacağımı bilemiyordum. kızsam üzülürdüm kızmasam içimde kalırdı. dün gece daha çok kızmayı tercih etmiştim bu yüzden. ne iyi ne de kötü hissettirmişti.

beautiful boy | hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin