"
Renklere bulanan bedenlerin altında saklanan katillerdik biz. En karanlık tarafımız ise gülen yüzümüzdü.
"...
Karanlık, dibe çekilip kaybolmaya yüz tutmuş acı anıları örtüyordu. Benim aksime . Sandalyenin soğukluğuyla birleşen bedenim, bilmediğim ve karanlık bir odada onu bekliyordum. Bakışları körelten siyahlığın içinde insanın tüylerini ürperten, bir ıssızlık vardı burada. Gözlerim kartal şahinliğinde gecenin içindeki yırtıcıları bulma umudundaydı. Oyun oynamak güzeldir, tabi bilmediğin bir oyna yeni başlamadıysan. Oturduğum sandalyenin arkasında hissettiğim bedenle yerimden kalkmadan başımı sandalyenin arkasına doğru eğildim. Bana yukardan bakan kara irisleri, kime baktığını bilen kişi edasındaydı.
"Bulmak için saklanmak gerek. Peki sen neden saklanmak yerine arkamda durdun?"
Soğuk sesi yüzüme doğru vururken yüzümde oluşan gülümsemeyle alttan gözlerine baktım. Bir oyunun kurallarını öğrenmek her zaman bir kaç dakikamı alırdı, karşındaki ne kadar aptal olursa o kadar ilerlersin. Bir bulmacada eksik parça varsa onu mutlaka en yakında aramalısın, şayet uzaklara bakarsan kaybolursun.
"Saklanmak için önce bulan olmalı. Peki sen neden bulmak istemedin beni?"
Ağzımdan çıkan her bir sözcük katilin elindeki bıçak niteliğindeydi, bir tane saplamak öldürmezdi, her bir darbe daha ağır olmalıydı. Cevabım onun yüzünde alaylı durduğuna o kadar emindim ki, şimdi aydınlansa ortalık sinirden beni öldüreceğini biliyordum. Ama yapamazdı. Bana ne kadar ihtiyacı olduğunun farkında, farkındaydım. Arkada bağlı ellerimi önüme getirdim, ipi çok gevşek bağlaması benim hatam değildi. İpi önümde durduğunu tahmin ettiğim masaya attım, etrafa yayınlan sesle bana bir kaç dakika baktı. Daha sonra bana bir adım daha yaklaştı ve sağ omzuma eğilerek sertçe konuştu.
"Saklanmak için yanlış yeri seçtin." Ondan soluduğum koku, sert soğuklugu getirmişti burnuma. "Ölümle burun buruna yaşamak gizleyemedi seni benden. "
Kulağıma doğru fısıldadığı sözcükleri virgülüne kadar tane tane söylerken nefesini boynuma üflemekten geri durmamıştı.
"Sobe"
En son fısıltısı kaşlarımı alayla kaldırmama neden olmuştu. Oyunda hep bir kazanan olurdu fakat asıl iş, rakibi kazandığına ikna edip aldatmaktı. Dilimi dişlerimin üstünde gezdirerek cıkcıkladım . Yüzümü aniden onun tarafına doğru çevirmemle geri çekilecekken durdu. Ve onun gözlerinde gördüğüm ufacık şaşkınlık bu oyundan zevk almamı sağladı. Burunlarımızın arasında bir milimlik mesafe kalırken karanlıkta seçtiğimiz koyu gözlerine alayla baktım. Tek kaşını kaldırarak gözlerime baktı.
"Oyna yanlış yerden bulmakla başladınız dedektif. Teşekkürler."
Söylediklerime anlamsızca bakınca ağzımdan dökülen kıkırtıya engel olamadım. Sonda eklediğim teşekkürü merak etmişti. Nefesim yüzüne çarparken beni dikkatlice izliyordu. Onunda bildiğini biliyordum. Aptalı oynamak daha kolaydı tabii. Benden bir açıklama ister nitelikte bakmaya devam edince dudaklarım kıvrılmıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARTAVAL
Misteri / ThrillerBir yalanın kaç rengi olur? Beyaz bazen masumiyetimi gizlediğim temizlik. Siyah ruhumdan sızan hazzın kokusu. Kırmızı en sevdiğim renk. Mavi bazı hayalleri oraya asıp sallandırdığım gökyüzümdü. Sarı kaçtığım gölgelerin içinde sığındığım tek aydınlı...