Avcılığa başlamamın üzerinden 2 yıl geçmişti ki ülkemi de bir savaş meydana geldi. Kralımızı ve kraliçemizi kaybettik. Belki onları hiç yakından tanımadık ama bir halkı yönetmeyi çok iyi biliyorlardı. Az çok hatırlıyorum ben dört yaşlarımdayken kaldırım kenarından bir çiçek koparıp uzatmıştım. Zariflikte çiçeği alıp saçına taktı. Ardından aynı çiçekten koparıp bu sefer de benim saçıma takmıştı. Yeni dükkan açanları bir süreliğine vergilerden muaf tutuyorlardı. Ve bugün ise ben yirmi yaşıma gelmiş ve zamanında bana çiçek takan kadının, kraliçemin cenazesine katılacaktım. Koyu kızıl saçlarımı özenle taradım. ve son kez kendime baktım. Üstü kolsuz korseli, uzun, hafif kabarık siyah bir elbise giymiştim. Odamdan çıkmadan da omuzumun bir karış altında biten ince, siyah eldivenlerimi taktım.
Merdivenlerden indiğimde halamla teyzem çok yorgun ve üzgün olmalarına rağmen onlarda kendilerine özen vermişlerdi. Siyah topuklularımızı giyip evden çıktık. Yarım saatlik bir yürüyüşün ardından kalabalığa karıştık. Orada ki görevliler cenazeyi iyi bir şekilde görebilmemiz için uygun yerleri gösterdi. Herkes törenin başlamasını bekliyordu. Etrafa göz gezdirdiğimde tüm hanımların hatta kız çocuklarından tut bebeklere kadar siyah temalı giyinmişlerdi. Erkeklerin hepsinde ise smokin vardı. Bir kaç dakikalık bekleyişin ardından Veliaht Rio göründü, ardından bir kaç papaz ve tabutlar. Herkes aynı anda ayağa kalktı. ''Merhabalar Enpia Halkı. Bugün burada kralımızın ve kraliçemizin cenaze töreni için toplandık. Kendileri ellerinden geldiğince iyi bir kral ve kraliçe olmak için çok uğraştılar. Benim için ise gayet anlayışlı, sevgi dolu bir aileydiler.'' derin bir nefes aldı. Sesinden ve yüzünden pek belli olmasa da beden diline baktığımda üzgün ve stresli olduğunu anlayabiliyordum. Onu biraz daha inceledim. Kahverengi saçlara sahipti. İçinde siyah gömlek giymişti, onun üstüne de mat bir smokin ceketi vardı.
Saygı duruşundan sonra kral ve kraliçe gömüldü ve dualar okundu. Tanrı onları korusun. Kalabalık hafifçe dağılmaya başlarken yaşlı bir adam ''O'nun hala bir eşi yok! Tahta geçemez!'' diye bağırıyordu. Biz de o an çıkmak üzere olduğumuz için veliahta çok yakındık. Bir elimi alnıma vurup 'Ciddi misin?' diye mırıldandım. Veliaht sanırım bunu görmüştü ve minik bir kıkırdama duymuştum. Kafamı kaldırıp prense baktım. Şaşkın bir şekilde kara gözlerine bakıyordum. Hafifçe bana gülümsedi. Gülüşüne karşılık verip ''Tanrı sizi kurtarsın.'' dedim Ardındansa çenemle hala isyan eden adamı gösterdim. Dudaklarını oynatıp teşekkür etti. Ben ise oradan uzaklaştım. Yapmam gerekenler vardı. Madem artık savaşta değiliz büyük ihtimal işgalciler artacaktır. Eve gittiğimde hızlıca üstümü değiştirdim. Bizimkilere gezineceğimi söyleyip evden çıktım.
Artık müdavimi olduğum hana doğru koşmaya başladım bir yandan da ağızıma bandajımı bağlıyordum. Hana ulaştığımda ellerim ceplerimde gayet rahat bir şekilde içeriye girdim. Tezgahın önünde ki sandalyelerden birine oturdum ve hafifçe öksürdüm. Herald, kafasını tezgahın arkasında bulunan kapıdan uzattı. Beni gördüğü anda gülümsedi. Bir elinde havlu bir elinde bardakla yanıma yaklaştı. ''Nasılsın minik kahraman?'' kafamı olumlu anlamda sallayıp suçluların bulunduğu bölümü çenemle işaret ettim. ''Hmm orayı şu an birisine vermek istemiyorum. İki sene içerisinde kim öle kim kala. Ama sana şunu söyleyebilirim. Köyün kuzeydoğu bölgesinde bir hızsız sürekli insanları gasp ediyor. Bu işi verebileceğim en güvenilir kişi sensin.'' son cümlesinden sonra bana göz kırpıp, bardakları düzenlemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enpia Prensesi
Teen FictionYeni savaştan çıkmış Enpia ülkesi kralını ve kraliçesini kaybetmiştir. Ülkenin tek varisi olan Rio kendi kraliçesini bulmak için bir etkinlik düzenler. Bu etkinliği duyan Karen ve Lily yiğenlerini bu etkinliğe katılması için ikna eder. Her ne kadar...