Bahar ayının en güzel günlerinden biriydi belki de insanın mutlu olmak için güneşin doğuşunu görmesi yeterdi lakin Gonca kederliydi. Dün gördükleri bu gün yaşanacak toyunun mutluluğunu gölgelemişti. Aladdinle siyasi bir evlilik yapacaktı. Sevdalıydı ona ne kadar siyasi bir evlilik de olsa mutluydu. Toyu için şehir şehir gezmiş çeyiz düzmüş, tüm hazırlıkları bizzat kendisi yapmıştı. Aladdin ona sevdalı mıydı? Bilmezdi ta ki düne kadar. Tüm gece gözünü kırpmamış gözleri ağlamakdan kıpkırmızı olmuştu.
Kızlar birazdan otağa girer onu hazırlamaya başlarlardı. Bu halde kimseye görünmek istemedi. Yavaşça yatağından kalktı. Dün üstü ile girmişti yatağa sadece başlığını taktı. Kılıcını, bıçağını ve altın kesesini aldı yanına. Kimseye görünmeden otağdan çıktı. Atına doğru ilerledi hızlıca. Güneş daha yeni doğmaktaydı. Pazarda nöbet tutan alpler, namazdan dönüp tezgahını açan esnaftan başka kimse yoktu. Hızla atına ulaşıp bindi ve kimseye bir şey demeden pazardan uzaklaştı.
Atını olabildiğince hızlı sürdü nereye gideceğini bilmeden. Aklında sadece dün gördüğü o manzara vardı. 'Nasıl yaparsın bunu medreseli! Madem bana değil ona sevdalıydın ne diye bana umut verdin...' Gözünden akan yaşı sildi. 'Bu akşam toyumuz var. Ne hayaller kurmuştum, bebelerimiz olacaktı. Aptallık bende sevdalı mı değil mi bilmediğin adama ne diye varırsın ki! Bilirim sanardım gözler yalan söyler mi ki? Kıyamaz gibi davranırdı değer verirdi söyleyemez utanır sanardım...' Saatlerce at üstünde nereye gittiğini bilmeden yol aldı. Tüm yol boyunca düşünceliydi kendi iç sesi ile savaşıp durdu. En sonunda atın çatlayacak kadar yorulduğunu dinlenmesi gerektiğini hatırladı.
Yakınlardaki bir hana girdi. Atını bağladı önüne saman ve suyunu koyması için seyise bir miktar altın verdi. Ardından hana girip masalardan birine oturdu aş sipariş etti. İştahı pek yoktu ama güçten düşmemeliydi. Önüne konana aşı yedi. Etrafını inceledi sabah saatleri olduğundan han kalabalıktı. Gözüne tanıdık bir sima takıldı. Alpleri ile beraber oturup aş yiyen Orhan Bey. Şimdi göz gözelerdi birbirlerine bakarlardı.
"Yenge!" Orhan masadan telaşla kalktı, alpler o kalkınca ayaklandı.
"Siz durasınız!" Alpler masaya geri oturdu. Gonca ne edeceğini şaşırdı. Kaçamazdı. Zaten takati de kalmamıştı.
"Yenge ne işin vardır bu saatte burada akşam toy vardır." Orhan gelip karşısında durunca ne diyeceğini bilemedi. Gözlerini kaçırıp durdu.
"Pek yorgun bitik görünürsün. Gözlerin de kırmızıdır. Eyi misin? Hekim çağırtayım mı ?"
"Gerek yoktur Orhan Bey sağ olasın."
"Aladdin Yenişehir'dedir diye bilirdim. Eksik mi vardır biz hazır ederdik. Buralara kadar kendini ne deyü yordun."
"Eksik yoktur Orhan Bey ben..."
Han kapısı hızla açılıp içeriye bir alp girdi. Orhan Beyin yanına gelip konuşacağı sırada Gonca Hatunu gördü.
"Şükürler olsun beyim bulmuşsunuz ben de size haber etmek için geldiydim."
"Ne dersin sen anlamazım."
"Gonca Hatun kayıptı herkes onu arar." Orhan şaşkınca Goncaya baktı. Neler olduğunu öğrenmesi gerekti.
"Tamam sen gidesin onun benle olduğunu haber edesin telaşlanmasınlar. "
Orhan masaya Goncanın tam karşısına oturdu.
"Yenge... Haddime değildir belki ama anlatasın ki yardımcı olayım. Ne deyü kaçtın? Aladdin ile kavga mı ettiniz?"
"Sormayasın Orhan Bey nasıl derim bilemem sadece bir daha Aladdini görmek istemem. Kimseye nerde olduğumu söylemeyesin. Beni tutmayasın bırak sakince gideyim buradan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kısa Hikayeler (Algon)
FanfictionHer bölüm birbirinden farklı konuları içermektedir.