İki gün olmuştu. İstanbul'da ailesinden kalan az da olsa deniz gören evinin yatağından yüzyıllar öncesindeki bir sarayın yatağına geçeli tam iki gün olmuştu. Hala aklı almıyordu nasıl yaşanmıştı onca şey.
Bazı mantıklı açıklamalar aramış başına ne geldiyse tek tek bir defterine yazmış sabahlara kadar düşünmüştü. Lakin mantıklı bir açıklama bulamamıştı. Kendi kendine teoriler üretmiş izlediği bir kaç filmi aklına getirmişti sadece. 'Duam kabul oldu buraya Allah'ın izniyle geldim diyelim. O zaman artık burada bir hayat sürdürmek zorundayım. Burada ölürsem ne olacak peki? Çok düşünüyorum harekete geçip hayatımı düzene sokmalı ve kendimi korumalıyım. Para kazanmalıyım. Burayı hiç bilmiyorum. Tarihi dahi bilmiyorum. Tarih derslerim iyiydi ama... Ben burada nasıl hayatta kalacağım.' iç dünyası fazla karışıktı. Allak bullak olmuştu.
Hakkında söylediği yalanları unutmamak için defterine not almıştı. Tek bir yalanı dahi yakalanırsa kellesi giderdi. Kimseye güvenemezdi.
Aladdin Bey onu sorguya çektiğinden beri ortalarda yoktu. Fatma o günün akşamı ona merhem getirdiğinde göreve gittiğini bir kaç güne geleceğini gelene kadar da saraydan ayrılmamasını tembih ettiğini demişti.
Bu iki gün içerisinde etrafta çok dolanmamaya özen göstermişti. Sadece çağırıldığında odadan çıkıyor kimseyle de fazla konuşmuyordu. Yine de etrafı ve insanları az da olsa gözlemlemişti. Mesela Fatma'nın dilinin kemiği yoktu.
Şimdiyse sedirde oturup çantasını karıştırıyordu. Moğol nökerleri ile yaşadığı arbedede telefon ekranı tuzla buz olmuştu. Çam şişesi kırılmış ormanın bir köşesinde bırakılmıştı. Defterlerinin bazı sayfaları toprak olmuştu. Kitapları ise tamemen sağlamdı. Ailesini ani şekilde depremde kaybettiğinden beri çantası her daim hazır şekilde dışarı çıkmayı adet edinmişti. İhtiyacı olabilecek, önemli olabilecek her şeyi içine koyardı. Her gün sırt ağrısı ile gezmek zorunda kalsa bile...
'Ben kimyagerim. İhtiyacım olabilecek her bilgi de yanımda. Güzellik ürünleri, ilaçlar yapıp satabilirim. Yenişehir pazarında bir tezgaha ihtiyacım var. Aladdin'e derim... Elin adamı ne diye yardım etsin ki? Hem hangi parayla malzeme alacağım? Ev de tutmam gerek beni sarayda barındırmazlar. Aladdin halledeceğini söyledi. Of! Ne zaman geleceksin Aladdin?'
Tüm sorunlarının çözümü tek kişiydi ama o da ortalıklarda yoktu. Çantasını tekrardan toparlayıp yatağın altına sakladı. Kafasına taktığı başlığa alışık olmadığından saç dipleri acımaya başlamış, daralmıştı. Zaten odadan çıktığı da yoktu. Başlığı çıkarıp saçının örgüsünü açtı. Kaftanın bir kaç düğmesini açtı. Bu kıyafetlere alışması zaman alacaktı. Kendini yatağa bırakıp bir müddet sonra uykuya daldı. Günlerdir gözünü kırpmamanın acısını çıkarırcasına tüm gün uyudu. Akşam olduğunda yemeğe çağırmak için odaya giren Fatma kıyamayıp uyandırmamış uyumasına müsaade etmişti.
"Misafirimiz nerededir kızım?" Tüm aile sofraya oturmuş Fatma'nın gelmesini beklemişti.
"Uyurdu rahatsız etmeyeyim dedim ana." Bala anasına cevabını verirken, görevden yeni dönen abisine bakış atmayı da ihmal etmedi.
"Eyi ettin kızım. Sen de geçesin sofraya." Fatma hızlıca yerine oturdu.
"Aladdin, Gonca Hatun'u eyice tetkik ettin mi ?" Osman Bey dikkatle oğlundan alacağı cevabı bekledi.
"Ettim baba bir şey saklar amma bize zararının dokunacağını düşünmem."
"Eyi, eyi... Moğollar ya da Bizanslılarla bir bağlantısı yoktur yani?"
"Yoktur beyim. İyileşende bacıyanlara tahsis edilen evlerden birine yerleştireceğim." Osman Bey kafasını olumlu anlamda salladı. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı.