21. Bölüm: Lotus Prensesi Luisa

59 6 9
                                    

  Kitabı beğeniyorsanız oy vermeyi unutmayın. İyi okumalaaarrr..

  Elena' dan devam ke

  Silvia, Lotus Kraliçesi ve Lotus Kralı büyük salona gitmişlerdi, ben ise General Hazretlerinin Prenses Luisa' yı getirmesini bekliyordum.

  Birkaç dakika sonra General Hazretleri yanında uzun kahverengi saçlarının bir kısmını yukarıdan at kuyruğu olacak şekilde toplamış, tos pembe ve altın rengi desenli beyaz bir elbise giymiş ela gözlü bir kız vardı. Benim yaşlarımdaydı. General Hazretleri Prenses' e selam verip gitti. Prenses güler yüzle bana döndü;

  "Merhaba. Ben Lotus Prensesi Luisa, sen kimsin?" dedi çok cana yakın bir sesle.

  "Ben Elena Black, tanıştığıma memnun oldum Prenses." dedim. Prenses Luisa gülmeye başladı.

  "Bana Prenses demene gerek yok Elena." dedi.

  "Nasıl istersen Luisa." dedim gülümseyerek.

  "Hadi o zaman. Sana Krallığı gezdireyim." dedi ve elimden tutup koşmaya başladı. Az daha yere düşüyordum.

  Luisa bana Lotus Krallığı' nın her santimini gezdirdi. Krallık gerçekten çok güzeldi; evlerini, binalarını, parklarını ve en çokta Dilek Çeşmesi' ni çok beğendim.

  Dilek Çeşmesi, Efsaneye göre Lotus halkının inancına göre bu Çeşmeden dilek dilediği zamana kadar gerçekkeştirmediği tek bir dilek bile olmayan bir kişi dahi olmamış. Efsaneye göre Lotus Krallığı' nı kuran Kraliçe İsabella bu çeşmeyi kızına hamileyken doğum riskli olduğundan dilekte bulunmak için 1000 işçiye 2 ayda bu çeşmeyi yaptırmış ve dilek dilediği zaman dileği gerçek olmuş.

  Luisa' yla Dilek Çeşmesi' ne geldiğimiz zaman bende bir dilek tuttum (Tahminlerinizi yoruma yazın.)

  Saraya doğru giderken Luisa ile sohbet ediyorduk.

  "Peki kaç yaşındasın?" diye sordum.

  "19 yaşındayım, geçen hafta girdim." dedi gülümseyerek.

  "O zaman silahını seçmiş olmalısın, silahın ne?"

  "Kement. Bana en uygun olanı oydu." dedi.

  "Gösterebilir misin? Daha önce silahı kement olan birini görmemiştim. Bizim şehirde çoğunlukla asa ve kılıç sahipleri olurdu." dedim.

  "Elbette." dedi ve durdu. Bende durdum.

  Elini ileri uzattı ve pembe uzun bir ışık şeridi çizdi. Sonra eliyle ışığı tuttu ve diğer eliyle kementi çevirmeye başladı.

  Pembe uzun hafif altın parıltılı bir kementti.

  "Vay canına! Bu harikaydı!" dedim gülerek. Luisa' da güldü.

  "Evet. Ama istersen çok geç olmadan saraya gidelim, annemle babam dellenmesin." dedi gülerek ve kementini elinde hafifçe sıkıp ışık hüzmelerine dönüştürdü.

  Yolun devamında konuşmaya devam ettik. Belli etmesemde yorulmuştum, sanırım hâla Işınlanma' nın etkisi sürüyordu.

  Sarayda Silvia, Lotus Kraliçesi ve Lotus Kralı' nın yanına gittik. Silvia beni görünce yanıma geldi.

  "Misty gelene kadar burada kalacağız. Sonraysa 3. Elementi bulmak için yola çıkacağız." dedi (Ne olduğunu bu kitabın sonunda öğreneceksiniz.)

  "Tamam. Misty ile konuşmuştum, yarın burada olabileceğini söyledi."

  "Yarın mı? Sallana sallana mı geliyormuş?" dedi. Kahkahamı zar zor bastırdım.

  "Bende aynısını sordum, birkaç yere uğrayacağını söyledi." dedim. Hâla kendimi zor tutuyordum.

  "Anladım." dedi.

  "İsterseniz size odalarınıza kadar eşlik edebilirim." dedi Luisa.

  "Çok iyi olur." dedi Silvia.

  "Ondan sonra da doğru yatağa küçük hanım." dedi Lotus Kralı.

  "Peki baba." dedi Luisa ve koşop babasıyla annesine sarıldı.

  Onları öyle görünce aklıma kendi babam geldi. Babam eve gelmeden beni kralı gelse uyutamazdı, babam eve geldiğinde beni uyanık görünce gülümser ve beni kucağına alıp yatağıma götürürdü, bana eski efsaneleri anlatırdı. Ne kadar evlatlık olsamda bana bunu ne annem ne de babam hiç hissettirmemişlerdi.

  Gözümü yandığını hissedip arkamı döndüm, gözümün dolduğunu hiç fark etmemiştim.

  "İyi misin Elena?" dedi Silvia.

  "Ha? Evet iyiyim." dedim gülümseyerek.

  "Sen öyle diyorsan." dedi ama tatmin olmadığı belliydi.

  Luisa yanımıza geldi ve odalarımıza doğru yürümeye başladık.

  Aklım hâla babamdaydı, onun bana sarılışını, sınavlara çalışırken ben sandalyeden alıp "Çok çalıştın." diyip mahallede omzunda taşımasını,  o Karanlıktan Gelen' in kılıcını babamın kılıcına dayayışını aklımdan çıkaramıyordum.

  "Elena senin neyin var?" diye sordu Luisa. Onun sesiyle irkilip onlara döndüm.

  "Eee, hiçbir şeyim yok." dedim sırıtarak.

  "Pekâla. Az kaldı, su koridorun sonunda ki iki oda." dedi.

  "Tamam bundan sonrası bizde, bizi getirdiğin için teşekkürler Prenses." dedi Silvia.

  "Önemli değil. İkinizede iyi geceler." dedi ve gitti.

  Silvia ve ben koridorun sonuna doğru yürümeye başladık.

  "Prensesi öyle görünce aklına ailen geldi, değil mi?" dedi.

  "Şey... Tamam, evet aklıma onlar geldi." dedim, yalan söylemenin bir anlamı yoktu.

  "Sana verdiğim sözü unutmadım Elena. Ne olursa olsun sözümü tutacağım." dedi gülümseyerek.

  Silvia ile Karanlıktan Gelenler' in bizi yakaladığı ama bizim onlardan kaçarken şehrimizdeki insanların taş hallerini gördüğüm odaya bakarken Silvia bana onları kurtaracağımıza dair söz vermişti.

"Teşekkürler Silvia." dedim gülümseyerek.

  Gülümsedi ve iyi geceler diyerek odalarımızın önünde ayrıldık.

  Sona bir bölüm daha yaklaştık. Zirveyi görebiliyorsan yolun büyük bir kısmını kat etmişsin demektir. Okuduğunuz için teşekkürler :).

 

 

ELEMENTLER: HAVA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin