12. Bölüm: En Kısa Savaş

50 7 0
                                    

  Arada bir anlatıcı kişiyi değiştiriyorum, baş kısıma kim tarafında anlatıldığını yazacağım. İyi okumalaaarrr..

  Elena' dan

  Bana kalırsa iyi gelişmeler kaydetmiştim. Artık o kadar da zor gelmiyordu.

  "Annemin asası her geçen gün hafif ağırlaşıyor sanki."

  Annemin asası artık hafiften ağırlaşmaya başlamış gibiydi, kaldırdığım zaman biraz yoruyordu.

  Silvia ve Misty ile yemekten sonra oturmuş sohbet ediyorduk. Ateşin ısısı yüzümüzü aydınlatıyordu, hafif bir meltem esiyordu.
 
  "Normal. Bir süre sonra babanın kılıcı da artık ağırlaşmaya başlayacaktır. Senin silahın, artık neyse, onu kullanmaya başlayacaksın ve annen ile babanınkini artık kaldıramayacaksın. Silvia senin niye tipin kayık?" dedi Misty.

  Başımı Silvia' ya çevirdim, rengi solmuştu, burnu hafif kızarmış ve gözlerinin altı morarmıştı. Hasta gibi görünüyordu.

"Sel çıkarsa nimip kurtulun diye." dedi. Sesi halsiz ve yorgun çıkmıştı.

"Harika(!) Hasta olmuşsun! Silvia hasta olunca her ağzımızdan çıkan kelimeyle espiri yapıyor, maynak, yani anlamak zor olmuyor." dedi Misty. Ben cahil cahil bakınca açıklama gereği duymuştu herhalde.

  "İmalı imalı konuşma. Burnum oldu çeşme zaten." dedi Silvia huysuz huysuz.

"Sana battaniye getirmemi ister misin?" dedim gülerek.

  "Olur." dedi Silvia burnunu çekerek.

  Gülümsedim, kalkıp çantaların olduğu yere gittim. Çantamda mavi bir battaniye vardı, tam onu alacakken birşey hissettim, sanki bir bizi izliyordu. Dona kaldım, kafamı hareket ettirmeden ağaçlığa göz gezdirdim, çok sayıda karaltı vardı. Bunların Karanlıktan Gelenler olduğuna şüphem yoktu. Babamın kılıcını ve annemin asasını da yanıma aldım.

  Hiç belli etmeden battaniyeyi alıp Silvia ve Misty' nin yanına döndüm. Misty Silvia' nın yanına oturmuş, ateşini kontrol ediyordu. Silvia' nın üstüne battaniyeyi örttüm ve fısıltıyla onlara Karanlıktan Gelenler' in ağaçlıkların arasında bizi izlediğini anlattım.

  "Ne? Ama nasıl? Güç Alanı oluşturmuştum, 1 kilometre karelik alana giremezler." dedi Silvia. Lafı biter bitmez öksürmeye başlamıştı.

  "Bilmiyorum ama sayılarının çok fazla olduğu anlaşılıyordu." dedim. Endişelenmeye başlamıştım.

  "Sakin olun, saldırıya geçerlerse, ki büyük ihtimalle geçecekler, etrafımızda bir Hava Döngüsü oluşturacağım. Elena, sen sakince gidip eşyaları al. Silvia, senin dinlenmen gerekiyor." dedi Misty.

  Silvia burnunu çekti ve boğuk bir sesle konuştu.

  "Olmaz. Ben iyiyim, burnum bozuk çeşme gibi akıyor diye hasta sayılmamki_" der demez hapşurdu ve arkaya devrildi.

  Sırıtmamak için kendimi çok zor tuttum. Misty Silvia' yı kolundan tutup doğrulmasına yardım etti.

  "Ne hastası canım. Burnundaki çeşmeyi söktürtme bana, dinlenmen lazım dediysem dinleneceksin. Ben senin ablanım." dedi Misty kararlı bir sesle.

  "Ahhh. Pekâla, öyle olsun." dedi Silvia burnu çekerek.

  Ayağa kalkıp çantaları almaya gittim. Çantaların yanına geldiğimde arkamdan birinin geçtiğini hissettim. Hemen babamın kılıcını sırtımdaki kınından çıkarıp arkamdakinin bana kılıcıyla vurmasını engelledim. Bu o Generaldi.

  "Vay, yine sensin 'General' değil mi?" dedim. Onu sinir edip dikkatini dağıtacaktım.

  "Beni kızdıramazsın çocuk, bunun için eğitildim." dedi ve beni kılıcına baskı yaparak geriye doğru fırlattı.

  Hemen ayağa kalkıp pozisyon aldım. Gözümün ucuyla Silvia ve Misty' nin olduğu yere baktım, Misty sadece kılıcıyla 3 Karanlıktan Gelen' i tutuyordu, Silvia ise elini 5 kadar Karanlıktan Gelen' uzatmıştı oldukları yerden sarmaşıklar ve kökler çıkıyordu ama daha dayanıksız görünüyorlardı.

  "Eğer bizimle gelirsen o iki Element' e bir zarar vermeyeceğiz, ama gelmezsen ağaçlıkta bir ordu saklı, korkarımki onları devreye geçirmem gerekecek." dedi General kılıklı. Ağaçlıklarda bir ordu varsa eğer buna hiç birimiz dayanamazdık ama onlarla gidecek olursam da bana ne yapacaklarını bilmiyordum. Silvia hastaydı, Misty fazla dayanamazdı. Tek bir seçeneğim vardı.

" Pekâla, sizinle geleceğim ama önce orduna dur emrini vereceksin." dedim, başka türlü inanmayacaktım.

  General kılıklı (evet bundan sonra ona böyle diyeceğim) saldırı pozisyonundan çıkıp kılıcını havaya kaldırdı, kılıcından etkilenmemek mümkün değildi.

  Bütün Karanlıktan Gelenler aynı anda durdular.

"Elini uzat." dedi General kılıklı.

  Yavaşça elimi uzattım, elimi tuttu ve gözlerini kapattı, ben ' Ne yapıyor bu General kılıklı?' diye ona bakıyordum.

  Bir anda yer ayaklarımın altında kayıp gitti, havaya yükseldiğimi hissettim ve çok sert bir şekilde kos koca bir sarayın önüne çakıldım.

  Kafamı kaldırıp etrafıma baktım, General kılıklı üstünü sirkeliyordu. Daha sonra koskoca saraya göz gezdirdim, saray opsidyenden yapılmıştı, pencerelerinde bembeyaz ışıklar vardı, sarayın 4 kulesi vardı, bunlardan 2 tanesi sarı ve turuncuydu, diğer kulelerinden birinde mor damarlarla kaplıydı, son kulede ise buradan bile belli olan bembeyaz damarlı bir kule vardı.

  Burası Kara Saray' dı.

  Bu baya uzun bir bölüm oldu ve bence güzel oldu. Okuduğunuz için teşekkürler.

ELEMENTLER: HAVA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin