7

144 21 108
                                    

Kış mevsiminin getirdiği içler ürpertici soğuk, hafif aralık penceresinden giriyorken, hissettiği esintiyle titredi yattığı yerde. Üzerindeki battaniyesine daha çok sarılırken kapının sert bir şekilde çalınmasıyla sıçrayarak uyandı. Yatakta hemen oturur pozisyona gelirken, kapıda ki askerini daha fazla bekletmemek için gelmesini söyledi.

Uykusu hafif olduğundan kendine gelmesi uzun sürmemişti. Kabarmış ve birbirine girmiş olan saçlarını eliyle düzeltmeye çalışırken, küçük odasına giren özel hizmetkârıyla ayaklandı. Asker Jisung, prens Minho'ya baş selamı vererek eğildi.

"Günaydın prensim." Minho, askerin her zaman olduğu gibi sert yüz ifadesine karşı gülümsedi.

"Sanada günaydın Jisung. Bugün kendini nasıl hissediyorsun?" Minho geldiği günden bu yana beş gün geçmiş iken, her sabah odasına gelen askere hep sorduğu soruyu tekrarladı.

Jisung ilk başlarda garipsiyor iken, şimdi biraz da olsa alıştığı için yüz ifadesini bozmadan cevapladı prensini. "İyiyim efendim, siz?" Minho ilk defa yanıt oluyordu ondan, bu yüzdendir ki şaşkınca gözlerini kırpıştırdı.

"B-bende iyiyim." Minho'nun şaşkınca gülümsemesine karşılık, tebessüm etmemek için dudaklarını birbirine bastırdı Jisung. O bir askerdi, her daim ciddi olmalıydı.

"Bugün Prens Christopher'ın doğum günü için düzenlenen tören var. Bu yüzden," Jisung elindeki, günlük kıyafetlere kıyasla daha özenli yapılmış olan giysiyi gösterdi. "Bugün bunları giyeceksiniz prensim." Minho krallığa geldiği günden beri, eski kıyafetlerini giymeyi sürdürürken şimdi kraliyetin giysilerinden giyecek olmak germişti onu.

Minho böylesine iştihamlı kıyafetler giymek istemiyordu. Halk açlıktan, bu kış mevsiminde yırtık ince kıyafetler giymek zorunda kaldıkları için soğuktan ölürken kendisinin böyle lüks bir yaşam sürmesini istemiyordu. İçine sinmiyordu bu adaletsizlik. Sonuçta o da insandı, halk da. Her insan güzel kıyafetler giyip, sıcacık evinde oturmalı, ailesiyle leziz yemekler yemeliydi.

Ancak hayatın acı gerçekleri buna izin veremeyecek kadar adaletsizdi...

"Kendi kıyafetlerimden giysem olmaz mı?" Jisung başını iki yana salladı hayır anlamında. Minho'nun gülümemesi silinmiş, omuzları düşmüştü. Ne vardı kendi diktiği kıyafetleri giyse?

"Kralın kesin kararı var. Acele etsek iyi olur prensim, çünkü kahvaltı saati geçmek üzere." Jisung onun asılan suratından bunu istemediğini anlasa da yapabileceği birşey yoktu. Kral, davetlilerin önünde rezil olmamak için kesin bir dille söylemişti bu kıyafetleri giymesini.

Çünkü Minho'nun önceden çalışarak alnının teriyle kazandığı parayla aldığı ucuz kumaşlardan dikmiş olduğu kıyafetler ona göre rezaletti. Krallığına, Bang soyuna yakışmayan türdendi. Lakin Minho'nun diktiği kıyafetler fabrikadan çıkmış gibi harikulade, ince işçiliği ayakta alkışlanır cinstendi.

"En azından tören yaklaştığı zaman, akşam üzeri giysem olmaz mı? Lütfeen." Minho iri göz bebekleriyle başını hafifçe eğerek alt dudağını sarkıttı ve alttan alttan baktı. Yavru kedilere benzeyen bu adam karşısında Jisung'un dili tutuldu.

Bir prens, bir erkek nasıl olurda dudağını sarkıtıp tatlı bir görüntüye sahip olabilirdi? Jisung karşısında ki prensin hareketlerine daha ne kadar şaşırmaya devam edeceğini bilemedi.

Country or Love // ChanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin