Kış ayının tatlı esintisi yüzüne vuruyor iken, karlarla kaplanmış olan yumuşacık zeminin üzerinde sırt üstü uzanan genç prens, ufak tebessümüyle gözlerini kapatmış, suratına düşen küçük kar tanelerinin verdiği huzurun tadını çıkarıyordu.
"Bana göre en güzel terapi doğadır. Tanrının verdiği veli nimetlerdir. Bize terapi gibi gelen insanlarda birgün elbet huzurumuzu bozar. Çünkü insanlar bencildir, yalancıdır. Ama doğa öyle değildir, tanrı öyle değildir. Ne ise odur. Arkasında bir şey olmaz." Minho gözlerini açıp yanında dikilen askerine baktı.
"Bilemiyorum efendim. Bazen bazı insanlar bir meleğin kalbini taşıyor. Size gerçekten de terapi gibi geliyor. Yaralarınızı iyileştiriyor." Minho'nun kaşları hafifçe çatıldı. Başını, baş ucunda dikilen askerine doğru yukarı kaldırdı.
"Yaşamış gibi konuşuyorsun. Öyle birisi mi var hayatında?" Jisung'un bakışlarını kaçırmasıyla kıkırdadı Minho.
"Yanlış anlamayın efendim, öyle bir şey değil!" Jisung onun, birisine aşık olduğunu düşünmesinden dolayı telaşla kendini açıklamaya çalıştı. "O kişi abim. Annem ve babam ben küçükken daha fazla para kazanmak için köle pazarına satmıştı. Abim her şeye rağmen bana umut olurdu. Beni güldürürdü. İki saat öncesinde yediğim dayakları unuturdum hemen. O yerde bana terapi olan tek şey abimdi. Çünkü doğanın tadını alamayacak kadar mahsurduk."
Minho burukça gülümsedi, aynı zamanda da şaşkındı. Jisung'un bunları anlatırken ki sert yüz ifadesi ya da ses tonu, bir an olsun değişmemişti. Halbuki kalbinde ve ruhunda derin yaralar olduğunu biliyordu Minho. Yine de bunu belli etmeden anlatıp, güçlü duruşundan bir ödün vermemesi şaşırmasına neden olmuştu.
Diğer yandan ise, o da istiyordu böyle bir abi. O da istiyordu hayatında terapi olup, bildiği doğru gibi gözüken yanlışları düzeltecek bir insan. O da istiyordu birisi tarafından böylesine sevilip korunmak.
"Nerede peki şimdi ?"
"Bu sarayda çalışıyor. Teğmen olarak. Bu sabah görevden geldiler hatta." Minho alt dudağını sarkıttı tahmin etmeye çalıştı.
"Kim ki o?"
"Hwang Hyunjin." Minho tam aklını kurcalayan soruyu soracak iken, Jisung onun zihnini okumuş gibi açıklama yaptı. "Soyadlarımız farklı çünkü gerçekten kardeş değiliz. Ama benim öz abim gibi." Minho uzandığı yerden ayağa kalktı. Sırtındaki karları temizleyecek iken, Jisung ondan önce davrandı.
"Gerek yoktu aslında." Minho yüzlerinin yakın olması nedeniyle kızarıklaşmaya başlayan elmacık kemikleriyle bakışlarını kaçırdı. İstemsizce oluşan gülümsemesini belli etmemek adına dudaklarını birbirine bastırdı. Jisung bunu fark etmemişti tabi. Ne prensin kalp atışlarının hızlanmasını, ne de dudaklarında ki tebessümü fark edebilmişti.
Jisung geriye çekilirken, Minho boğazını temizleyerek kendisine gelmeye çalışmıştı. "Buyrun prensim." Jisung elini ileri uzatarak, krallığın bahçesinden çıkmak için prensinin ilerlemesini bekledi.
Minho bir kaç adım atmıştı ki, onlara doğru yaklaşan bedenle şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. Jisung onun baktığı tarafa, arkasını dönerek baktığında o da şaşırmıştı. Çiçeklerine bakmak dışında dışarı çıkmayan velihat prensleri, şimdi arka bahçeye çıkmış yanlarına geliyordu. Jisung hemen eğildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Country or Love // Chanmin
Random"Bu gece de, yarın da, ondan sonraki günde bekle beni... Sabah akşam çalıştığın bu sarayda, bırak tüm işlerin ben olayım güzel hizmetkarım... Bırak tüm işlerin ben olup, her daim beni bekle ki; işlediğimiz bu arsız günahın şahidi olan yatağımıza yan...