Sevgi... İnsanların soğumuş, ısıtılmak için bekleyen kalplerinin en büyük eksikliği olan bu duygu, hepimiz de birer doldurulamayacak boşluk bırakmıştır. Tanrının yarattığı bedenlerin bazıları sevgiye doymuştur, bazıları ise sevginin ne demek olduğunu bilemeyeck kadar mahrum kalmıştır bu duygudan.
Tabi bazı bedenler de vardır ki ilk başta gördükleri sevgiye alışıp, daha sonra o sevginin yavaşça kuruyup gitmesine şahitlik etmişlerdir.
Velihat prens güneş ışığı vuran yatağında, yanında uzanan hizmetkarın yüzünün her bir karışını incelerken de içindeki duygunun sevgi olup olmadığını tartıyordu kafasında. Prens Christopher, yanında tüm masumiyetiyle uyuyan hizmetkarının yüzünün her bir karışını ezberlemek istercesine inceliyordu.
Parmakları yavaşça ileri, hizmetkarın elmacık kemiğini buldu. Yumuşak ve pürüzsüz tenle temas eden parmaklarıyla içinden bir ürperti geçti. Parmakları yumuşak tenle temasını kesmeden, hizmetkarının kirpiklerini buldu bu defa. İşaret parmağıyla, güneş ışığı vuran kirpiği altından kavrayarak üste doğru çıkarttı. Daha sonra pembelikleri buldu parmakları.
İlk kez bir insan görmüş gibi, bir bedene dokunuyormuş gibi meraklıydı temasları.
Dün gece öptüğü dudakların üzerinden geçti işaret ve orta parmağıyla. Chan bu zamana kadar hep, erkeklerin kadınlara olan aşkını görüp öğrenmişti. Prenslik eğitimlerini alırken de bir prensese sahip olacağını öğrenmişti. Ona anlatılan masallarda ve efsanelerde de prens ve prensesin aşkını öğrenmişti.
Her zaman güzel olan kadın olurdu. Kadın zayıf, eşsiz güzellikte, güzel bir sese sahip, pürüzsüz tene, her daim mükemmel olan saçlara ve yüze sahip olurdu. Erkek ise her zaman yakışıklı, mal varlıklı ve aşık olduğu prenses için her türlü fedakarlığı yapabilecek kapasitede olurdu.
Fakat hizmetkara baktığında düşündüğü düşünceler... Tuhaftı. Hizmetkarı zayıf, eşsiz güzellikte, naif bir ses tonuna ve kusursuz bir yüze sahipti. Lakin anlamıyordu Chan, hizmetkârı bir kadın değildi. Bir erkekti. Bir erkek nasıl olurda bu özelliklere sahip olurdu ki?
Halbuki Chan böyle öğrenmemişti. Erkekler sert olmalıydı, ağlamamalıydı. Şakalar yapan değil, otoriter olan olmalıydı. Güçlü olmalıydı. Atacağı her adımı on kez hesaplamalıydı. Babası en başından beri böyle öğretmişti ona.
Chan, düşüncelerinde bu kalıpları yıkan hizmetkarında ne olduğunu çözemiyordu bir türlü. Neydi bu hissettiği? Bir türlü anlam veremiyordu, cevap bulamıyordu.
Düşüncelerinden, çattığı kaşlarıyla yavaşça gözlerini açan Seungmin sayesinde sıyrılmıştı. Seungmin mırıltılar eşliğinde gözlerini ovalayarak kendine gelmeye çalıştı. Gözlerini açtığında karşısında ki bedeni görmesiyle, yeni uyanmış olmanın uyuşukluğuyla anlamadı ilk. Ardından aklına gelenlerle gözleri irileşirken doğruldu hemen.
Çıplak olduğunu tahmin ettiği üzerini yorganla örtecek iken, kıyafetlerinin üzerinde olduğunu gördü. Dün akşam uyuya kalan bedenin üşümemesi için kıyafetlerini giydirmişti.
"Uyuya kalmışım efendim, özür dilerim. Hemen gidiyorum." Seungmin boğazını temizleyerek yataktan kalktı hızlıca. Chan da hızlı bir şekilde kalktı arkasından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Country or Love // Chanmin
Random"Bu gece de, yarın da, ondan sonraki günde bekle beni... Sabah akşam çalıştığın bu sarayda, bırak tüm işlerin ben olayım güzel hizmetkarım... Bırak tüm işlerin ben olup, her daim beni bekle ki; işlediğimiz bu arsız günahın şahidi olan yatağımıza yan...