Minho salondan çıkan bedenle hıçkırığını tutamadı. Salonda yürek burkan bir hıçkırık sesi duyulurken Jisung, prensinin yanına gitti. Minho başında dikilen bedenle burnunu çekip, hemen kırmızılaşmış olan iri gözlerini yukarı kaldırdı. Jisung kendisine bakan masum, başka hiçbir insanda olmayan saflıkla bakan gözlere karşı yutkundu.
"Odanıza gitmek ister misiniz efendim?" Jisung ellerini önünde birleştirerek hafifçe ona eğildi. Minho kalbindeki kırıklıkdan dolayı konuşmaya mecali olmadığı, dudaklarını aralarsa daha çok ağlayacağını bildiğinden başını olumlu anlamda salladı.
Minho sandalyesinden kalktıktan sonra boğazını temizleyerek, birkaç adım gerisinde onun herhangi bir isteğini getirmek için duran hizmetkâra döndü. "Özür dilerim, sizi de böyle boşu boşuna zahmete sokmuş oldum." Minho onun için hazırlanmış kahvaltıya hitaben söyledi, kendisinden büyük olan kadının önünde hafifçe eğildi.
Ne kadın ilk kez duyduğu sözcükler karşısında cevap verebildi, ne de asker Jisung inanamayan bakışlarını Minho'dan çekebildi.
O az önce bir prens olarak, bir hizmetkârdan özür mü dilemişti?
"N-neden özür diliyorsunuz efendim!?" Kadın hayretler içerisinde sesinin hafif yüksek çıkmasını engelleyemedi. "Lütfen özür dilemeyin, asıl ben özür dilerim." Hizmetkar neden özür dilediğini bile bilmezken, ceza almaktan korktuğu için ürkekçe konuşuyordu. Bir prens ondan özür dilemişti, kralın kulağına giderse nasıl işkencelere maruz kalacağını tahmin edemiyordu bile.
"O kadar uğraştınız benim için, emeğinizi heba ettiğimden dolayı özür dilemeliyim tabiki de." Minho kırılan kalbine rağmen, çatallaşmış sesiyle hizmetkârın kötü hissetmemesi için çabalıyordu.
Hizmetkar kadın ne diyeceğini bilemeyerek saygıyla ve minnettar bir şekilde eğildi prensin karşısında. Minho kadının ufak tebessümünü gördüğünde, saniyeler önceki kırgın halinden eser kalmamıştı. Kadının belli belirsiz tebessümü, onun mutluluğunun geri gelmesini sağlamıştı.
"Düşündüm de... Leziz bir kahvaltı, güzel bir güne başlamak için fazlasıyla yardımcı olabilir." Göz yaslarıyla ıslanan yanaklarını eliyle sildi ve ardından yanındaki, onu gülümseyerek izleyen askerine döndü. Minho karşılaştığı gülümsemeyle duraksadı.
Asker elinde olmadan gülümsediğinin yeni farkına varırken hemen başını iki yana sallayarak kendine geldi. Eski ifadesiz suratına dönerken, Minho istemsizce utandı. Elmacık kemikleri hafif pembeleşirken cümlesine kaldığı yerden devam etti.
"Değil mi asker Han?" Jisung onun hizmetkar ile olan konuşmasına daldığından, kendisine sorulan sorunun ne ile alakalı olduğunu bilmediği için gözleri kırpıştırdı.
"Anlamadım prensim, ne istediniz?" Minho kıkırdamasını engelleyemedi.
"Odama gitmekten vazgeçtim diyorum. Kahvaltı etmeye karar verdim." Jisung aptallığına kendi içinden lanet ederken, hemen sandalye çekti prensine.
Minho hizmetkar kadına son kez gülümsedikten sonra, askerine teşekkür ederek sandalyeye oturdu. Jisung sandalyeyi öne iterek, prensin masaya yaklaşmasını sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Country or Love // Chanmin
Random"Bu gece de, yarın da, ondan sonraki günde bekle beni... Sabah akşam çalıştığın bu sarayda, bırak tüm işlerin ben olayım güzel hizmetkarım... Bırak tüm işlerin ben olup, her daim beni bekle ki; işlediğimiz bu arsız günahın şahidi olan yatağımıza yan...