"İlk defa mı bir ceset gördün?"
"Evet."
İsminin Caner olduğunu söyleyen polis, beni evime bırakıyordu. Dakikalardır yollardaydık. Zihnim, bedenim her yerim uyuşmuştu. Dış dünyayı algılayamıyordum. Başımın tam orta yerinde de keskin bir ağrı oluşmuştu.
Bu adam çok tuhaf bir insandı, gördükleri karşısında en ufak bir tepki bile vermiyordu. Olay yerinde, onun ölü kadına olan bakışlarını görmüştüm. Yıllardır bu mesleği yapıyor olmalıydı ve çoğu durumlara alışkın olmalıydı.
Camdan dışarıyı seyrettim. Saat gece yarısını geçmişti, sokak lambalarının ışıkları yüzümüzü teğet geçiyordu. Her seferinde gözümü kısıyordum. Yanımda duran polise şöyle bir baktım: Arkaya doğru taranmış simsiyah saçları vardı, tarak niyetine parmaklarını kullanıyor olmalıydı. Kahverengi gözlerini yoldan hiç ayırmıyordu, onlardan kararlılık akıyordu. Boyu benimkinden yirmi santimetre kadar uzundur diye tahmin ettim, iri bir adamdı. Düz burnu yüzüne daha da bir hava katmıştı...
Kendisini biraz da olsa alımlı bulmuştum. Esasen yakışıklı bir adama benziyordu, ortağım dediği kadın da sevgilisi olmalıydı.
Ne düşünüyordum ki ben? Bu konular beni ilgilendirmezdi, çok utanmıştım kendimden. Bir saat kadar önce, neredeyse travma etkisi yaratacak derinlikte bir olay yaşamıştım. Şimdi de düşündüğüm şeyler... Hiç iyi değildim ben, acilen eve gidip temiz bir duş alıp iki tane ağrı kesici yutup kendimi uykunun iyileştirici gücüne bırakmam gerekiyordu.
Utancım yüzüme yansımıştı, yanaklarımın kızarmaya başladığını hissettim. Ona baktığımı fark etmiş olmalıydı, gözlerimiz buluştu.
"İyi misin?" diye sordu. "Beni inceleyip duruyorsun?"
"Yok bir şey," diyerek geçiştirmeye çalıştım.
Yan gözlerle baktı bana. Acaba o benim hakkımda neler düşünüyordu?
"Bak, travma veya buna benzer bir şey yaşamış olabilirsin. Hastaneye gitmek istemediğinden emin misin?"
Kollarımı birleştirdim ve koltuğa gömüldüm. Haklıydı, belki de muayene olmam gerekiyordu. Ama kendimi o kadar da kötü hissetmiyordum. Sadece aklım bulanmıştı, kadının yerde yatan o görüntüsü gözümün önünden hiç gitmiyordu. Belki de hiç gitmeyecek bir şekilde zihnime kazınmıştı. Ilık bir ten, kıyafetlerindeki kan, havadaki koku...
"Eminim, kendimi iyi hissediyorum," diyerek yalan söyledim.
Yan gözlerle beni bir kez daha süzdü. Sırtını dikleştirdi.
"Peki," dedi.
Birkaç dakika sessizlik oldu, ikimiz de konuşmadık. Bizim evin önüne doğru geliyorduk, yaklaşmıştık.
Yolu tarif ettim. "Şu ilk soldan gir, sonra karşına çıkar."
Arabanın direksiyonunu tarif ettiğim şekilde çevirdi, bizim apartmanın önüne gelmiştik. Kafasını aşağı indirerek, ön camdan bizim apartmanı inceledi. Apartman, açık pembe ve ve beyaz renklerden oluşuyordu. Manzarası falan yoktu, sadece diğer binalara bakıyorduk. Üç katlıydı, bizim dışımızda de iki tane emekli çift oturuyordu. En alt kat boştu, biz en üstte oturuyorduk
"Annem, baban evde mi, onlara haber ettin mi?"
"Annem evde olmalı, kafeden erken çıkmıştı," deyince kafama dank etti. Hemen telefonumu çıkardım, saat ikiye geliyordu. Annem endişelenmiş olmalıydı, ama düşündüğüm gibi değildi. Hiç aranmamıştım, cevapsız aramalarım yoktu. Annem beni hiç aramamıştı. Çok garipti, akşamları birkaç dakika geç bile kalsam annem beni hemen arardı, ta ki telefon açılıncaya kadar, üstüne bir de güzel azar çekerdi. Çok endişelenirdi bu gibi durumlar için. Ama bu sefer aramamıştı.
Caner'in bana seslenmesiyle düşüncelerim dağıldı.
"Evde miymiş?" diye sordu. "Sizinkiler yani."
"Bilmiyorum, annem hiç aramamış beni."
"Baban."
Cevap veremedim, anlık olarak suskunluğum ona aradığı cevabı verir diye umdum. Derin konuları konuşmayı, insanlara detaylı açıklamalar yapmayı sevmezdim.
Vücudu bana doğru dönüktü, gözlerini kısmıştı. Hala bir cevap bekliyordu. Kolay pes etmeyecek gibiydi.
Derin bir nefes aldım. "Babam..." dedim. "O, ben küçükken annemden ayrılmış. Yani şiddetli geçimsizlik falan yaşamışlar." Daha fazla detaya inmek istemiyordum.
"Pardon, bilmiyordum."
"Önemli değil."
Bana acısın istemiyordum, ben o tip kadınlardan değildim. Biz kendi ayaklarını üzerinde durmaya çalışan sıradan bir anne ve kızdık. Kimsenin bize acımasına gerek yoktu. Şu yaşıma kadar baba sevgisi tatmamıştım. Belki eksikliği hissediyordum ama bu eksiklik (annem ve beni) hayata karşı güçlü kılmıştı. Annem, yaşadıklarından ders çıkarmıştı.
Yine o soru dolu anlamsız gözlerle bakmaya başladı. Bana acıyor muydu, yoksa üzülüyor muydu? Galiba cevabımı almışım.
Sol cebinden cüzdanını çıkardı. Kağıt bombasına tutulmuş gibiydi içi, ilk defa böyle kağıtlarla dolu bir cüzden görüyordum. Hepsi birbirine girmişti. İçini biraz kurcaladıktan sonra boş bir kart çıkarıp üzerinde kendi numarasını yazdı. Güven dolu bakışlarla bana doğru uzattı.
"İşte, ne zaman istersen beni arayabilirsin," dedi. "Soruşturma hakkında aklına bir fikir gelir veya 'katil' olarak niteleyeceğimiz insan sana zarar verir, başka birşe.."
"Korunmaya ihtiyacım yok," diye üsteledim. "Kendi kendimi koruyabilirim."
Güven verici ama bir o kadar da yalancı bir gülümsemeyle. "Yok, yani yanlış anladın. Şu an bir maktul ve bir katilimiz var. Detaylarımız yok. Bu adam kim, amacı nedir, kimleri avlıyor... Bunları bilmiyoruz," dedi. Bakışları dışarıya döndü, bir süre bizim mahalleyi dalgın gözlerle inceledi. Galiba söyleyecek çok şeyi vardı ama sanki benden çekiniyordu.
Biraz bozulmuştu, detaylı açıklamalar yapacak gibi doğruldu. Birkaç saniye sonra bundan vazgeçmiş olacak ki, "Neyse," dedi. "Kendine dikkat et."
Bakışlarımız tekrar buluştu. Kartı arabanın ön camının olduğu yere bıraktı. Bakışlarını kaçırmaya başladı, karşımdaki erkekten özgüven hissediyordum. Koruma içgüdüsü yayıyordu etrafa. Bu sefer ben gözlerimi kaçırmaya başladım, derin bir nefes aldım. Duyularım alt üst olmuştu. Ona çok kaba davrandığımı hissettim, yaşadıklarım yüzünden davranışlarımı ve sözlerimi kontrol edemiyordum.
Gözlerimi ovuşturdum, ardından görüşüm buğulandı. Yavaş yavaş düzelirken dizimdeki kan lekelerine inceledim. Elime rimelim bulaşmıştı. O anda ne kadar iğrenç göründüğümü düşündüm. Makyajı akmış, kanlar içerisinde bir kadın... İçim ürperti. Anlık olarak temizlenme ihtiyacı hissettim. Caner'in deminden beridir bana olan bakışlarını da hayal edince...
"Tamam," dedim cılız bir sesle.
Kartı bıraktığı yerden aldım ve hemen arabanın kapısını açtım.
"Hey, dikkatli ol," dedi.
"Olurum."
Kapıyı sertçe kapattım. Ne kadar bu polise olan davranışlarım vicdanımı rahatsız etse de benim de bir gururum vardı. Kimseye boyun eğemezdim, kendimi koruyabilirdim. Apartmanın girişine doğru yürüdüm, arabası hala çalışır vaziyetteydi. Anahtarımı çantamdan çıkarıp anahtar deliğine soktum ve çevirdim. Kolu itmeden önce arkama baktım. Hala gitmemişti, beni izliyordu. Baktığımı görünce hemen kafasını çevirip yalandan arabanın içini inceler gibi yaptı. Hiç anlamamış numarası yaptım ve ona bakarken yüzüme hafif bir gülümseme koydum. Yalandan etrafa baktıktan sonra, tatmin olmuştu. Tekrardan bana döndüğünde gülümsediğimi görünce o da gülümsedi ve arabasının tekerlekleri çakıl taşlarını ezerek yola indi. Son bir kez daha yolcu kapısının camından baktıktan sonra sokak lambalarının ışıklarını geçerek arabasını sürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON DEFA
Mystery / Thriller"Sonu düşünülmeyen hataların bedeli ağır olur." Naz'in çalıştığı kafeye iyi giyimli bir kadın gelir. Kadın bir kahve ısmarlar ve Naz'ı görür. Onunla bir süre sohbet etmek ister. Kahve gelir ve ikili kısa bir süre konuştuktan sonra kadının telefonu ç...