6

73 16 7
                                    

3 nisan, pazartesi. utanmazsın sen. hem benim için takipçi deyip hem de hala sınıfımın önüne gelebiliyorsun. kapı pervazına yaslanmışsın, sınıfın içine doğru dönüksün. ne yapıyorsun orada?  dışarıdan geliyorum ve sınıfımın önünde seni görüyorum. teyzen afrodit o saç modelini yalnızca sen kullan, başka kimseye yakışmasın diye yaratmış olmalı. yolumu değiştirip bir arkadaşımın sınıfına gidiyorum. zilin çalmasına henüz beş dakika var. beş dakikamı arkadaşıma feda ediyorum ve zil çalana dek orada oturuyorum. kendi sınıfıma giderken dolabıma uğrayıp defterlerimi alıyorum. kapının önünde kimse yok. rahat bir nefes alıp içeri geçiyorum. aldığım nefes ciğerlerimi ağrıtıyor. benim sırama oturmuşsun. niçin? neden benim sıram? özellikle mi seçtin? yanına gidiyorum. 

"burada ne yapıyorsun?"

arka sıramda oturan kızla daldığın sohbetten sıyrılıyorsun ve beni süzüyorsun. gözlerin vücudumda değdiği yerleri acıtıyor. 

"senin sıran mıydı, kang taehyun?" 

adımı niçin söylüyorsun şimdi yok yere? zaten zor ayakta duruyorum, olduğum yere yığılayım diye mi uğraşıyorsun? 

"benim sıram, choi beomgyu." 

alaylı bir gülümseme yine dudaklarında. alaylı olmasını göz ardı edersem oldukça hoş bir gülümseme bu. 

"bu ders burada oturacağım." 

açıklaman için bekliyorum. susup bana bakmaya devam ediyorsun. hani, nerede açıklaman? neden burada oturacaksın? üst sınıf değil misin sen, gitsene kendi sınıfına. 

"niçin?"

dudakların çok çabuk belli belirsiz hareket ediyor. küfür mü ediyorsun? duymuyorum. 

"biyoloji sınavının telafisini olacağım."

biyoloji sınavı olduğumuz zaman sen okulda değildin tabii. peki tanrı melezi, ol sınavını. ama üzgünüm, ben sıramı sana ödünç veremem. isteğine boyun eğmeyeceğim. hatırla, cezalısın. 

"başka sırada ol sınavını." 

başını hafifçe sağa yatırıyorsun. saçların eğilmenin etkisiyle gözlerinin önüne düşüyor. parmaklarım uzanmak istiyor. güzelim gözlerini kapatmasın o saç telleri. dürtülerime engel oluyorum.

"sınıfında bir tek ön sıra boş, farkında mısın? hocanın hemen önünde sınavı çözemem. sadece bir ders, burada oturmama izin verir misin?" 

neden kibarsın  bugün? öyle bakarsan yelkenlerimi suya indiririm. bana bakma öyle. nefesimi hızlıca geri veriyorum. 

"ben de hocanın hemen önünde dersi dinleyemem. başka birinden rica et."

unutma, cezalısın. 

"lütfen taehyun. burada oturmak istiyorum."

bu sırayı bu kadar özel yapan nedir choi beomgyu? seni böyle istanbul beyefendisine çeviren nedir? üzgünüm, cezalısın.

"iyi, tamam. ama bana borçlanıyorsun."

kafan karıştı. eğdiğin başın dikleşti. beklemiyor olmalıydın. biliyorsun, cezalısın.

"bunun bir karşılığı mı olacak?" 

kapı kapanıyor ve başımı çevirip bakıyorum. biyoloji hocası sınıfta. ön sıraya geçip kuruluyorum. hoca sana kağıdını veriyor ve eline kalemini alıyorsun. demek solaksın, ne tesadüf, ben de sol elimi kullanırım. sen sınavını yapıp bitirirken ben tahtadakileri defterime geçiriyorum. dersin bitmesine beş dakika kala defterimi kapatırken sen yanımda bitiveriyorsun ve hocaya kağıdını uzatıyorsun. adam sana çıkmamanı söylüyor ve yanımda dikilmeye devam ediyorsun. göz ucuyla bana baktığını hissedebiliyorum. bu kez öyle hissetmek istediğimden değil, eminim, sen beni izliyorsun. hoca kağıdını okuyor. 

"aferin beomgyu, 97." 

yüzünde memnun bir gülümseme bu sefer, teşekkür edip çıkıyorsun. kapıyı kapatırken neden bana göz kırpıyorsun? 

bana borçlusun, tanrı melezi. 


tanrı melezi, taegyu.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin