ben bugün bir karar verdim.
sadece söylemek isteyip söyleyemediklerim, cesaret edemediğim, dilimin ucuna kadar gelince vazgeçip buraya yazdıklarım. notlar, kesitler, duygu boşalmaları, ağlayışlar, yakarışlar. bu defter.
ben bu defteri sana ulaştıracağım choi beomgyu. çünkü ben artık buralarda olmayacağım ve sen beni gerçekten anlamadan gidemem. belki o gün kütüphanede kalbine başkasını sakladığını söylerken sana ne kadar büyük duygular beslediğimin farkında olacak kadar tanrıydın. veya bunu fark edemeyecek kadar melezdin.
aslında ben tanrıya olan inancımı uzun zaman önce yitirdim.
o cuma günü tüm cesaretimle yine o kütüphanede sana duygularımı anlatırken dinledin mi beni? hayır, gerçekten dinledin mi? bana iki beden küçüksün, dediğinde ben bunun zaten farkındaydım. zaten senin benimle böyle bir ilişki içine girmeyeceğini biliyordum. ben zaten seni bir ilişkiye sürüklemek bile istemiyordum. bizden olmazdı. ben sadece sen bil istemiştim çünkü artık içimde tutmaktan yorulmuştum. sen hadi gel deneyelim, desen bile ben kabul etmezdim. aşkından ejderhalı kuyulara inecek olan ben, seninle ilişki yaşamak istemezdim zaten. hala istemiyorum. sana bu itirafı yaptıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi devam etmeyeceğini de biliyordum ki aramızda eskisi gibi devam edecek herhangi bir tür ilişkinin varlığı söz konusu bile değildi. bu yüzden ortada mahvedebileceğim herhangi bir arkadaşlık yoktu.
ben buralardan gidiyorum ve gitmeden önce sana söylemem gerekiyordu. sen bilmeden gidemezdim. ve şimdi de sen bunları okumadan gidemem.
belki beni ciddiye almadın. çocuk, dedin. elbette bunları beni ciddiye alman için söylemiyorum. ama çocuklar aşık olmazlar choi beomgyu. ben çocuk değilim.
seni rasgele anlarda bile görüverince ağlayacak gibi oluyorum. rüyamda bana bağırıp çağırdığında yastığım ıslak uyandım. yine doluyor gözlerim. çocuksun dedin bana. küçüksün daha, olmaz senden. iki beden küçüksün bana, diyorsun. belli, alay ediyorsun. yüzünde keyifli bir gülümseme, söylediklerin yüzünden dağılmamı izliyorsun. çocuk değilim diyorum, sana iki beden küçük değilim. çocuklar bu kadar aşık olmaz. çocuklar bu kadar sevmez, diyorum. çocukların kalbi ağrımaz, onlar göğüslerinde derinlerde böyle ağrı taşımaz. sen bana bağırmaya başlıyorsun. defol git, diyorsun. olmaz senden ve benden birlikte. bunu söylemene gerek yoktu, ben zaten biliyordum olmayacağını bizden. senden duyunca fena oluyorum. dizlerim taşımıyor beni daha fazla. düşüyorum. sen hala bana kızıyorsun, benden nefret ettiğini bağırıyorsun bomboş okul koridorunda. herkes nerede? ağlarken hıçkırmaya başlıyorum. özür diliyorum hıçkırıklarım arasında. niçin özür diliyorum? saf ve temiz duygularım için özür dilememe gerek var mı? özür dilemem gereken çirkin şeyler mi bunlar? sonra sen gidiyorsun. her zamanki gibi yürüyorsun sen. yanımdan geçip gidiyorsun. her zamanki gibi bana göz ucuyla bile bakmadan gidiyorsun sen. ben ise yerde dizlerimin üstüne oturmuş, başım önde ağlamaya devam ediyorum. uyanıyorum sonra. yastığım ıslak. gözlerim ıslak. boğazımda garip bir ağrı var şimdi. ağlamamı tutuyorum. hıçkırmamak için kendimi kasıyorum. etkisinden kurtulamıyorum rüyanın. belki duyduğum sözler rüyayla kalmadığı için bu kadar etkileniyorum. belki de bu kadar etkilendiğim için bu sözleri rüyamda tekrar duyuyorum. okul için hazırlanıyorum. hiçbir dersi dinleyemiyorum. edebiyatçı bile ne olduğu soruyor bana. ben diyemiyorum; hocam, biri var onun için de başkası var. iki beden küçükmüşüm ben ona. ama bir görseniz, göklerden inme, tanrılarla titanların savaşından sağ çıkmış bir melez. ah hocam, ah hocam! bir görseniz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tanrı melezi, taegyu.
Fanfictionyine gelip çalsaydım kapını, daha açmadan kilitler miydin yüzüme? angst.