"Anger management issue"
-
Yaklaşık üç dakikadır sadece birbirimize bakıyor, gözlerimizi kaçırıyor, sorma tekrar bakıyoruz.
Sanırım ağlayacağım.
Bu sert görünümlü kızdan böyle bir kişilik beklemiyordunuz herhalde. E haklısınız tabii, doğru söze ne denir?
Tamam.
Bir sen zekisin zaten Annie!
"Bahçeye inelim mi?" dedi Armin mırıldanarak. Başımı salladım. Sol elimle sağ dirseğimi tutuyordum. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu.
Ne oluyor be!? Kendine gel!
"Eh, ne yapalım?" dedim yavaşça. Bir süre düşündü.
"Seni tanımak isterim." Çok güzel. Yavaş yavaş birbirimize alışıyorduk. Bu da demek oluyor ki birazdan gayet normal iki insan gibi konuşabiliriz.
"Titanlara inanır mısın?" derken buldum kendimi istemsizce.
Titanlar, bulunduğumuz bölgede sıkça karşınıza heykelleri çıkan mitolojik canlılardı. Efsaneye göre tüm Titanlar insanlardan oluşuyordu ve bunları yöneten dokuz büyük Titan vardı. En sevdiğim Female (Dişi) Titan'dı. Oldukça çevik, hızlı ve güçlüydü. 9 büyük Titan'ın en güçlüsü aslında (bana göre) Founding Titan ancak ben güce değil zekaya bakarım.
Ve en zeki Titan: Female Titan.
"Evet, bence Titanlar inanılması gereken bir şey değil. Gerçek, yaşamış canlılar." Başımı salladım. Buralarda herkes inanırdı zaten.
Kısa bir sessizliğin ardından tekrar konuştu. "Bence de. Favorim kesinlikle Colossal Titan. Kabul ediyorum, büyüklüğünden dolayı oldukça yavaş ancak yaydığı buhar onu güçlü kılıyor bence. Üstelik dediğim gibi, çok büyük. Bu yüzden diğer Titanları kolaylıkla yenebilir." Hm, aslında doğru söylüyordu. Female Titan ile Colossal Titan kapışsa Colossal Titan kesinlikle alırdı.
"Haklısın, yine de favorim Female Titan." Başını salladı.
"Güzel seçim."
Biraz daha yürüdük. Zaman zaman durduk yere de olsa kızardığımı hissediyordum, o da sürekli ensesini kaşıyordu.
Sinek falan mı ısırdı ne.
Zil çaldığında yavaşça okula doğru adımladık. Sınıfımın önüne geldiğimizde bana döndü. "Annie, baksana..." diye sözlerine başladı ancak o güzel dudakları kapandı devam edemeden.
Heyecanla sordum. "Evet?"
Elini tekrar ensesine attı. Alerjisi de olabilir. "Diğer teneffüs de konuşabilir miyiz?"
EVET.
Hevesli görünmemek adına ağır ağır başımı salladım. "Tabii, çok isterim."
Gözleri ışıldadı ve gülümsedi. "Peki o zaman, görüşürüz?" Geri geri giderek yavaşça uzaklaştı.
"Görüşürüz." dedim bende gülümseyerek.
Yavaşça sınıfa girerken derin bir nefes verip her zaman ki Annie imajına büründüm.
Soğuk, sert ve her boka bağırıp çağıran.
Böyle olmak elimde değil, sadece belirli kişilere karşı gardımı indirebiliyorum. Mikasa gibi, onu henüz tanımasam da Armin gibi.
Sırama geçip Mikasa'nın gelmesini bekledim. Arkamda oturan Reiner beni dürttü.
"Hey, Annie." Yan pozisyonda ona baktım.
"Ne?"
"Kendine koca mı buldun? Hemde sarışın." Bir anda yanında oturan Bertolt ile kahkaha atmaya başladılar.
Hızlıca ayağa kalkıp tepesine dikildim. "Kes sesini."
Disiplin yiyeceğim.
Kaçıncı kez?
Bu okuldanda atılamam. Mikasa beni öldürür. Üstelik... Armin'i bırakmak istemiyorum.
Derin bir nefes verip gülümsedim. "Sanane canım benim. İster bakarım ister bakmam."
"Ha kabul ediyorsun yani?"
"AMA SENDE BİR RAHAT DUR DEĞİL Mİ CANIM ARKADAŞIM! YA YANLIŞLIKLA SENİ DÖVERSEM AA YAZIK OLUR!"
Kendimden utanıyorum.
Öfke kontrol sorunu.
Bunun için ilaç bile alıyorum. Tedavi görüyorum, psikoloğa gidiyorum. Oldukça saçma, cringe denilebilecek şeyler yapmama bile neden oluyor.
Mesela pembe saçlı bir çocuk sana selam verdi niye onu döversin ve az daha davalık olursun ki?
Çünkü saçı pembe. Çok sinir bozucu.
Saçmalama Annie! Tamam kabul ediyorum çok sinir bozucu ama bu yüzden onu dövemezsin. İnsanların haklarını kısıtlıyorsun resmen. Sen iğrenç birisin.
Kendimden utandığım kadar nefrette ediyorum.
Reiner ve Bertolt bana garip garip bakarken başımı eğdim. "Özür dilerim." deyip hızlıca yerime döndüm.
Arkamdan gelen fısıldaşmaları duyabiliyordum.
"Yine Annie mi?"
"Geldiğinden beri bağırıyor. Mikasa hiç onun gibi değil."
"Özür mü diledi o?"
"Ondan korkuyorum."
"Ne?"
"Ben ciddiyim! Çok korkunç."
Hadi ama... O kadar da korkunç değilim. Hatta korkunç bile değilim.
Mikasa yanıma gelip oturduğunda hala başım eğik duruyordu. Topuzum yarım yamalak bozulmuştu. Kenarlardan saçlarım sarkıyordu. Şuan toplayamazdım, birinin beni açık saç ile görmesini istemiyordum.
Bilmiyorum, sadece istemiyordum işte. Kesmeyede kıyamıyordum yoksa çoktan kısacıktı.
"Annie? Birden ona?" Birden ona. Bu Mucize isimli kitapta baş karakter ile annesinin oynadığı bir oyundu. Örneğin baş karakterin karnı ağrıyorsa annesi ona "Birden ona?" diye sorar. Çocukta çok ağrıyor ise "7" ya da hissettiği şeyi söyler. Bizde bunu Mikasa ile oyun haline getirdik.
Şuan Mikasa ne kadar kötü hissettiğimi soruyor.
"8" diye fısıldadım. Başını sallayıp kollarını bana doladı.
"Sonra ki dersler basit, evde çalışırız. İstersen bu dersten sonra gidebiliriz." dedi anlayışla.
Petra hastaydı. Ben gitsem de olurdu. Mikasa'nın derslerini kaçırmasını istemiyorum.
"Ben tek giderim. Hem Petra hasta, Oluo falan gelecek. Evi toplasam iyi olur."
"O zaman çıkışta abim ile gelebilir miyim? Petra onu görünce havalara uçar tüm hastalığı gider." İkimizde kıkırdadık.
"Tabii ki, sorman hata."
Çantamı toparlarken kafamdan geçen tek bir düşünce vardı.
Üzgünüm Armin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz Kokusu | AruAnnie
Humor"Sağdaki benim soldaki senin Armin." "Sarışın?" "Aynen." Armin Arlert x Annie Leonhart!