"Korean dramas weren't real."
-
"Hayır anlamıyorsun! Ne yapacağım ben!?" Heyecan ve utançla odanın içinde gidip gelirken Eren kolumu tuttu.
"Armin, gerçekten abartıyorsun. Ne güzel işte, kaç yaşına geldin bir kere bile sevgilin olmadı. Normal mi bu sence?" Kaşlarımı çatıp başımı salladım.
"Evet. Gayet normal." Göz devirip yanına eliyle bir iki kere vurdu. "Gel, otur. Kıpkırmızı oldun yine."
Hızlıca yanına oturdum ancak bu sefer de bacağım rahat durmuyordu, titreyip duruyordu.
Umutsuzca ona baktım. "Ne yazacağım?" Sırıttı.
"Maalesef kardeşim, ben senin kadar yetenekli değilim bu konularda. Senin kadar iyi mesaj yazamam, ben düz yürüyorum sen edebiyat yapıyorsun. Aramızda ki fark bu."
"Eren!"
"Tamam sustum."
Derin bir nefes aldım. "Yarın okul var. Gitmesem mi?"
"OHA! OKULA GİTMEYECEĞİM DEDİN SEN DEĞİL Mİ? BUNU TARİHE ALTIN HARFLERLE KAZIMALIYIZ!" Kulaklarımı kapattım.
"Eren!" Telaşla yanıma geldi.
"Tamam, özür dilerim. Unuttum bir an." Yüzüme masum masum baktığı için kıyamayıp gülümsedim.
Evet, birilerinin bana bağırmasından zerre kadar hoşlanmıyordum. Aptal, hassas bir bünyem vardı derken kastettiğim buydu işte. Oturup birisi bana bağırdı diye sabaha kadar ağlayabilirim.
Şuan Eren ile Annie'ye ne yazmam gerektiğini düşünüyorduk. Benim hiç bir fikrim yoktu açıkçası.
"Bence yazma, okulda görüşeceksiniz zaten." dedi başka bir fikir ortaya atarak.
"Ben onun yüzüne nasıl bakarım?" Derin bir nefes aldım. Verdim. Aldım, verdim.
"Armin," dedi Eren yavaşça. Kolunu omzuma attı. "Abartıyorsun. Anlıyorum, çok gergin ve heyecanlısın ama inan bana o senin dediklerinden rahatsız olmadı, aksine hoşuna gitti. Merak etme."
Hayır Armin, ağlama sakın. Alt tarafı arkadaşın seni teselli ediyor, sana fikir veriyor. Bunda duygusal olan hiç bir şey yok.
"Armin?"
"Eren." dediğim an ağlamaya başladım.
Evet, yaptım bunu.
Eren kahkaha atarak bana sıkıca sarıldı. "Yerim ulan seni, ağlama." Burnumu çekip başımı salladım.
"Hiç değişmedin be Armin."
"Sen çok değiştin sanki." diyerek göz devirdim. Küçükken olduğu gibi hâlâ inatçıydı.
-
"Huh," dedim yavaşça. "Ben gelmesem mi?"
Eren göz devirerek kolumdan tutarak beni sürüklemeye başladı. Okula girmek istemiyordum. Annie'yi görüp heyecanla saçma sapan şeyler yapmakta...
Şimdi ise sınıftaydım.
"Ben Mikasa'nın yanına gidiyorum. İster gel, ister gelme. Ha, tabii gelmezsen sevgili Annie'ciğini bir başkası kapar."
Beni gaza getirmek için söylüyordu. Bilmiyordu ki ben gaza gelmem.
-
"Selam Mikasa. Bu Armin, ev arkadaşım ve en yakın dostum." dedi Eren.
Gelmiştim işte.
"Merhaba." dedim kekelememek için büyük bir çaba sarf ederken.
Mikasa gülümsedi. Kısa, siyah saçları vardı. Teni oldukça beyazdı. Tatlı bir kızdı aslında. Sanırım bir iki santim farkla ondan uzundum.
"Selam." dedi gülümseyerek. "Eren, nasılsın?" diyerek ona döndü heyecanla.
Kore dizilerinde ki çiftlere benziyorlardı. Benim de bu durumda burada olmamam gerekiyor.
Onlar sohbet ederken yavaşça yanlarından ayrıldım. Önüme dönmem ile birine çarpmam bir oldu.
Kız arkaya doğru sendelerken hızlıca onu tuttum.
Hayır, hiç bir zaman Kore dizilerinde ki o şanslı erkeklerden olmayacaktım.
Belinden sıkıca tuttuğum sarışın kızın sadece saçına baktığımda onun Annie olduğunu sanmıştım, içim kıpır kıpır olmuştu açıkçası. Dediğim gibi, ben her zaman bayılarak izlediğim Kore dizilerinde ki erkeklerden değildim.
O kız Annie değildi ve bana öyle bir bakıyordu ki. Kıpkırmızıydı. Telaşla ayrılıp yüzünü kapattı. "Özür dilerim!" dedi boğuk ve tiz bir sesle.
"Şey, asıl ben özür dilerim. Sana ben çarptım." diye mırıldandım. Elim istemsizce enseme gidiyordu.
"HİSTORİAA!" Çilli, kahverengi saçlarını toplamış bir kız bağırarak yanımıza geldi. Adının Historia olduğunu öğrendiğim kıza sarılıp ağlamaya başladı. "Benim küçük sevimli Historia'm, canın acıdı mı?" Bakışlarını bana çevirdi. "Sen mi çarptın lan şerefsiz." diyerek üstüme geldiğinde ne yapacağımı bilemez bir halde geriye gittim. Historia kızı tuttu.
"Ymir, ben iyiyim. Hadi sınıfa gidelim. Onun bir suçu yok." Ben utançla özür dilerken Ymir denilen manyak Historia'yı elinden tutarak götürdü.
Derin bir nefes verip sınıfın yolunu tuttum. Bugün daha ne kadar garip geçebilirdi ki.
Geçebilirmiş.
Sınıfımın önünde sarı saçlı, saçlarını topuz yapıp önden bir iki tutam bırakmış bir kız vardı. Elleri arkasında, masum masum sınıfa bakıyordu. Sasha ile konuşuyordu.
Sasha beni görünce el salladı. Sonra dönüp kıza bir şeyler söyledi. Kız bu tarafa döndüğünde Sasha içeri girdi.
Kalbim durdu.
O kız Annie'ydi, demek ki Kore dizileri gerçekmiş.
Sende bir karar ver artık!
Yavaşça bir iki adım attım. "Annie." dedim istemsizce. Aynısını yapmıştı. "Armin?" dedi ancak bunu öyle bir tonda söyledi ki, sanki "Armin" değilde "Arumih" diyordu.
Arumih mi?
Ha?
"Nasılsın?" dedi birden ne yapacağını bilemezmiş gibi.
"Eh," diye bir sözcük kaçtı ağzımdan. Yine elim ensemdeydi... "İyiyim, sen?"
Sen? Hayırdır ne bu samimilik?
Teknik olarak bana "nasılsınız" yerine "nasılsın" dediği için bende ona böyle diyebilirim.
"Bende iyiyim. Güzel, sevindim iyi olmana."
"Bende bende."
Aferin Armin, bakalım şimdi ne yapacaksın?
Armin, seni burada kimse duymuyor. Söyleyebilirsin.
Huh.
NE BOK YİYECEĞİM BEN AMINA KOYAYIM!?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz Kokusu | AruAnnie
Umorismo"Sağdaki benim soldaki senin Armin." "Sarışın?" "Aynen." Armin Arlert x Annie Leonhart!