Yağmur
Sınıf kapıma geldiğim anda tüm gözler üstüme çevrildi. Buna alışıktım. Yani erkeklerin bana bu şekilde bakmasına. Ama ya kızlar? Ah lanet olsun siz niye bakıyosunuz bana? Gözlerimi devirdim ve içeri girdim. Şirin tatlı gülümsememle "Günaydın arkadaşlar!" diye seslendim. Çoğunluğu erkeklere ait olan ses kalabalığı da bana günaydın dedi. Sınıfın tam ortasındaki sırama çantamı bıraktım ve ceketimi sandalyemin arkasına astım. Tabi bir kolej sandalyesi olmadığı için hemen düştü.
Almak için eğildiğimde orda yoktu. Başımı kaldırdığım anda gözlerim Oğuz'un pantolon hizasında takılı kaldı. "Yağmur daha dikkatli olmalısın. Bu yerler senin gibi hassas bir kız için fazla kirli." dedi. "Haklısın Oğuzcuğum. Teşekkürler bu arada." dedim. Gülümsememden cesaret almış olacak ki sırama oturdu, bana döndü ve ayaklarını iki yanıma sandalyeye koydu. Yakışıklı çocuktu aslında. Siyaha yakın kahverengi gözleri kısa kesilmiş saçları ve çapkın bakışları tüm kızları kendine çeker. Ceketimi silkeleyip bana geri verdi. Bu gereksiz davranışın altından bi yavşaklık çıkacak eminim. "Hey bu arada biliyosun di mi sonraki hafta okulun son haftası?" dedi. "Aslında ondan sonra bir hafta daha var Oğuz." dedim. "Hadi ya, o hafta zaten kimse gelmiyo salla gitsin." dedi. "Neden söyledin ki şimdi son hafta falan ne alaka?" dedim. "Önümüzdeki haftasonu okul sonu partisi var. Benimle gelmek isteyip istemediğini sorucaktım." dedi. Aslında kabul etmem gerekir. Çünkü onun partiye gidebileceği daha iyi birisi yok. En iyisi benim. Ayrıca benim de karşıma daha iyi bi aday çıkmadı doğrusu. Ah! Bir de Bora var. Okulun en taş çocuğu. Tam bana göre. Gömleğimin üst düğmelerini açıp, en güzel ses tonumla istersem beni reddedemez. O yüzden Oğuz'a "Hayır, ben başka birini davet etmeyi düşüyordum Oğuzcuğum." dedim üzgün bir ifade takınarak. "Ah tabi sen Bora'yı davet ediceksindir. Değil mi?" dedi. Gülerek "Evet." dedim. Birden yüzü düştü. "Hadi hayırlısı." diyip öne eğildi. Hafifçe yanağımı öptü. "Görüşürüz" dedi ve sıramdan indi. Gülümsedim ve parmaklarımı açıp kapatarak görüşürüz dedim. En yakın zamanda parfümünün adını öğrenmeliyim.
Ders başladığı anda kafama bi soru takıldı. Eğer Bora benden daha güzel olduğunu sandığı birisini çoktan davet ettiyse? Böyle bişey olamaz. Ders bitince ilk işim onu davet etmek olucak. Bacaklarıma transa geçmiş gibi bakan sıra arkadaşımın beni dürtmesiyle kendime geldim. Salak hoca yine bana soru soruyordu. Bir de dalga geçer gibi ses tonuyla. Ah, şu hocalar anlamayacak mı benim bu okula, bu eğitim şekline fazla olduğumu? Kolay soruyu kolayca cevaplayıp yerime geçtim. Cevabın yanına her zaman yaptığım gülücüğü de çizmiştim. Hocamın takdir etmeyle "naptı şimdi bu salak?" bakışlarından kurtulup tekrar partiyi düşünmeye başladım. Saçlarımı çok güzel bi şekilde toplar, kısa dar siyah elbisemi giyer, kırmızı rujumla da tamamlardım. Ah tabi kırmızı ojelerim ve kırmızı topuklu ayakkabılarımla da harika görünecektim.
Ders biter bitmez yerimden yavaşça kalkıp ceketimi aldım. Bora'nın her zaman takıldığı bahçeye çıktım. Ceketimi giydim düğmelerini kapattım. Tam göğüslerimin hizasına kadar. Çünkü hem sıkıyordu hem de böylece daha hoş duruyordu. Kıvırtarak ve gözlerimi ona dikerek hızlı hızlı yürümeye başladım. Ellerimi cebime koydum. Bir kağıt parçası? Cebimden çıkarıp düzgünce katlanmış kağıdı açtım. Oğuz'un parfümü kokuyordu. "İşler her zaman beklediğin gibi gitmeyebilir Yağmurum. Parti günü seni 7 de alırım evinden. - Oğuz " bu da ne demek şimdi ya? Tam nottan başımı kaldırdığım anda Bora'nın 9. sınıflardaki şu salak kıza gülümseyerek yürümeye başladığını gördüm. Notu katlayıp cebime koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geleceği Özlemek
Literatura FemininaAyaklarım acımaya başlamıştı. Karanlık ve bir o kadar da sessiz ormanda saatlerdir yürüyordum. Yolumu aydınlatan, dalların çıplak kollarımı kesmesini azaltmamı sağlayacak tek bir ay ışığı huzmesi yoktu, sadece karanlık... Hep böyle değil midir? Son...