"Süsen!"
Kaybetme korkusu yaşıyordu hem de sandığından, sandıklarından çok daha fazla. Bu korku ona şu an kapıda durmuş Süsen'e seslenmesinin en büyük etkeniydi. Bu korkuya rağmen savaşmalıydı, savaşmayı göze almalıydı.
Öğreneceklerinden korkuyordu. Kendine bile itiraf edememişti ancak daha fazla insan çıkartmak istemiyordu hayatından. Annesi babası gitmişti, daha sonra da abisi. Yıllardır ailesi sandığı insanların ailesi olmadığını öğrenmişti ve sonrasında da başka bir kardeşi olduğunu. Kardeşlerinin sayısı her geçen gün artarken artık kendini hissizleşmiş olarak görmeye başlamıştı, Süsen'e karşı duyduğu heyecana kadar.
Onunla göz göze gelmek için harcadığı çaba, kendisine gülen kızı gördüğünde duyduğu sevinç, yakınlaştıklarında ne yapacağını bilemeyerek heyecanlanması... Bunları çok seviyordu çünkü bu hisler ona hala bir şeyler hissedebileceğini kanıtlamıştı.
Gerçeği öğrenmek bir yana, bunları hissettiği insanı fark etmeden ihmal etmiş olmaktan nefret etmişti. "Süsen!" Kapıyı tekrar çalarken duyduğu koşuşturan ayak sesleriyle elini zilin üzerinden çekti.
Kapı açılırken nefes nefese kalmış ve gözleri dolu kendisine bakan kızla karşılaştığında onu korkutmuş olabileceğini fark etti. "Benim."
"Biliyorum." Süsen derin bir nefes verirken Ömer'in içeri geçmesi için ona yer açtı. "Korkuttum mu?" Ömer içeri girerken usulca sorduğu soruyla onu korkutmamış olmayı diledi.
"Hayır, sadece geç oldu seni beklemiyordum." Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdiğinde gözleri karşısında durmuş sakinleşmeyi bekleyen bir çift göze takıldı. "Kusura bakma, haber veremedim gelirken."
"Neden geldin?"
"Bi su içelim mi?" diyerek Süsen'i arkasında bırakarak mutfağı aramaya başladı. "Bu tarafta."
Birkaç dakika sonra yan yana masaya oturarak sessizliği dinlemeye başladılar. Ömer, masada bardağı titreyerek tutan kızın eline bakarken yavaşça kendi bardağını bıraktı ve Süsen'in elinden bardağı alarak parmaklarını birleştirdi.
"Ömer," Süsen elini çekmeye çalışırken daha da sıkılaşan parmaklarla pes ederek bedenini yanında oturan adama çevirdi. "Napıyorsun?"
"Benim hatamdı." diyerek birleşmiş ellerini havaya kaldırırken gülümsüyordu. "Süsen ben öyle yapmak istememiştim. Dikkatsizliğim yüzünden kaybetmek istemiyorum seni. Kendimi aniden yoğun bi temponun içinde buldum ne yapacağımı bilemedim. Seni önemsemediğimden değildi yapamadıklarım."
"Ömer hiçbiri geçerli bir sebep değil, isteseydin eğer," birkaç saniye sustu ve hala birlikte olan ellerini kaldırıp Ömer'e gösterdi. "Bunu gerçekten böyle sıkı tutmak isteseydin aklına her şey gelirdi. İstemedin ya kabul et, bahanelerin arkasına sığınma."
"Süsen ben oradan baktığında hiçbir sorumluluğu olmayan basit bir lise öğrencisi gibi mi duruyorum? Seni ihmal ettiğimi fark edemedim kabul ediyorum ama ben bu eli sımsıkı tutmayı çok istedim."
"İstediysen yapsaydın Ömer, ben çabalamamayı seçince mi aklına geldi bunu yapmak?"
"Hayır, ya Süsen ben özür dilerim ama fark edemedim işte. Geçmiş için elimden sadece özür dilemek geliyor." Süsen sığındığı bahanenin arkasında daha fazla duramazken gecenin başından beri dolu olan gözlerinden birkaç damlanın akmasına izin verdi. "Ömer,"
Titrek sesiyle karşısında oturan adama seslendiğinde Ömer elini bıraktı. Islanan yanaklarını yavaşça sildikten sonra yapmayı en çok sevdiği şeyi yaptı, avuçlarını kızın yanaklarıyla doldurdu.
"Süsen," Alnına kısa bir öpücük bıraktıktan sonra başını hafifçe kaldırıp göz göze gelmelerini sağladı. "Başka bir şey var görüyorum, yok desen de var biliyorum. Başkasından öğrenmeyeceğim, seni bekleyeceğim ama bana gelip sen anlatmalısın, hazır olduğunda. Konusunu bir daha açmayacağım." Süsen Ömer'i sessizce dinlerken hiçbir söylediği mantıklı gelmiyordu. Basit bir şey olduğunu sanıyordu fakat o gün o arabanın içinde kendisinin de olduğunu bilmiyordu.
Bildiği her şey omuzlarına ağır bir yüktü. Susturulmaktan, sessiz kalmaktan, her şeyi özgürce anlatamamaktan ve en önemlisi de sevdiği insana yalan söylemekten bıkmıştı artık. Taşıyamayacağı onlarca yük vardı ve bu en ağırıydı.
Yüzünü elleri arasından kurtararak ayağa kalktı. "Hiçbir şey bilmiyorsun. Git Ömer."
Ömer derin bir nefes verip omuzlarını düşürdü. "Niye bilmiyorum?"
"Ne?"
"Niye bilmiyorum ya ben? Neden anlatamıyorsun? Neden senden uzak duruyorum ben? Ya ben seviyorum seni seviyorum. Ben affetmenin bir yolunu bulurum diyorum, sen niye yapıyorsun bunu?" Sakinliğini kaybettiğinde ayaklandı. "Biliyorum ya biliyorum, bana nasıl baktığını biliyorum. Ben bu kadar affetmek isterken sen neden affedilmek istemiyorsun?"
"Kim istedi ya senden affedilmeyi, istemiyorum Ömer. Çok mu kolay sanıyorsun ya, gözünün içine bakarken sürekli senden bir şeyler saklamak çok mu kolaydı? Bilince ne değişecek? Affedecekmişsin. Söyle diyip durma, dilim varmıyor yapamıyorum ya. Yapabilsem şimdiye kadar anlatmaz mıydım? Ne kendi hislerimin bu kadar ileri gitmesini beklerdim ne de seninkinin."
Ömer karşısında durmuş ağlamasını izlerken neyin peşinde koştuğunu düşünüyordu. Kendisine yalan söyleyen birinin peşinde neden bu kadar koşuyordu bilmiyordu. Onu affetmeyi istemesi için karşısında durup hiçbir şey yapmaması yeterliydi. Gülümserse affederdi, konuşsa affederdi.
"Neyin peşindeyim ki?"
"Evet, neyin peşindesin, neyi zorluyorsun?" Bilmiyordu ama karşısındaki tatlılığa da yüz çeviremiyordu. Her hali güzeldi onun için, karşısında deli gibi ağlarken de güzeldi, ondan uzak durduğunda da güzeldi.
"En azından artık benden neden uzak durduğunu biliyorum. Süsen," Bir adım atarak tekrar az önceki yakınlığına kavuştu. Parmakları karşısındaki kadının yanaklarına yerleştiğinde hafifçe kafasını eğerek yüzyüze geldi. "Ne dersen de, ben denemek istiyorum. Son kez açtım bu konuyu, bir daha yok. Hazır olduğunda ben burada olacağım. Ama o zamana kadar, bundan fazlası olmayacak, istediğin uzaklığı sana vereceğim."
Süsen usulca kafasını salladığında Ömer uysallığına gülümsedi. "Zaman bize izin vermezse ne olacak?" Gün boyu ağlamaktan boğazı acımaya başlamıştı. "İzin isteyen yok, ben sadece senin düşüncelerini önemsiyorum başkaları umrumda değil."
Süsen Ömer'in söylediklerini ciddiye alamıyordu. Çok iyi biliyordu ki bazen sevmek bir işe yaramıyordu. "Kendini kandırma, niye bu kadar tamamsın her şeye? Olma Ömer, istemiyorum olma." Süsen yanaklarındaki ellerden kurtulmak için uzaklaşmaya çalışırken Ömer izin vermiyordu.
"Süsen, bir dur ya. Bir şey konuşuyoruz." Yakınlığını yeni fark etmişti ve bu şekilde durmak kalbine iyi gelmiyordu. Biraz daha yakınlaşırsa istediği her şeyi öğrenebilirdi. "Tamam bu kadar yakından konuşma, uzaklaş." Eğer konuşabilseydi bunu söylerdi, ama yapamadı. Ömer ne söylemek istediğini anlamış ve gülümsemesini genişletmişti.
"Uzaklaşınca kaçıyorsun." Ömer fısıltıyla konuştuğunda gözleri bir süredir dikkatini çeken dudaklarına kaydı. Doğru an mıydı bilmiyordu fakat umrunda değildi. Bazen düşünmeden hareket etmek, yaşının gerektirdiği umursamazlığı kullanmak istiyordu.
Usulca dudağının kenarına dudaklarını bastırdı. Her ikisi de tuttukları nefesi bırakırken daha fazlasını istiyorlardı. Zaman kaybetmeden üst dudağını dudakları arasına aldı.
Gözleri dudaklarıyla eşzamanlı olarak kapandı, sessiz mutfakta sadece dudaklarından çıkan ıslak ses yankılanıyordu.
İkisi için de, bir süreliğine en huzurlu andı.
Ömer yanağındaki elini beline indirerek bedenlerini birleştirdi. Hiç olmadıkları kadar yakınlardı, hiç olmadıkları kadar huzurlulardı.
İlk kez ve son kez.
-
kizlar keske bi an once barissalar da cok guzel seyler yazsam😬😞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
biliyorsun | süsöm
Fanfiction"Ne mutlu bir masalın içindeki yedi minik adamın koruduğu pamuktan prensesim ne de ayakkabısını düşürüp prensin onu kurtarmasını bekleyen külkedisi. Hayallerim ve umutlarım daha yola çıkmadan yok oldu, kendi masalımın içinde kayboldum ben." ~Süsen...